Kayıtlar

2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Basmalık Ya da Bir Galak Tezek

Resim
Basmalık, İstopun, güreşin, ip atlamanın, tek kale maçların, söbenin, saklambaçın, hotak’ın hasılı çocukluğumuzun geçtiği sonradan “belleme” ile “tezek” olup kış günlerinin vaz geçilmezi platformdan bahsedeceğim. İşin orijini “ahır görmekle”  başlardı. Hemen her evin önünde yarı bahçeyi kaplayan bir alan bu platformun vazgeçilmez merkeziydi. Hayvan barınaklarının günde en az iki kez tahliyesiyle bütün bir kışın toplama alanları. Başka yer yokmuş gibi bazen kahvaltı sinileri  bazen de köyümün beş çay dedikoduları buralarda şekillenirdi. Şimdilerin kuru bayat sanal paylaşımlarına nispet. Çocukluğunuzun gündüzlerinin çoğunluğu burada geçerdi. Tüm oyunlar,tüm kavgalar, tüm ağıtlar burdaydı. Kale taşları buraya konurdu kalecinin sağlığı açısından. Böylece mahallenin hep sefili ya da yetimi değil de topun sahibi bile kalecilik yapmaktan kaçınmazdı. Güreşin bile doğal minderi bu platformdu sırtınızdan ve evinizden hiç pire eksik olmasa da. Tabii bi de yağmur yağmayaydı. O zam...

Büyük Atlas Sen Çok Yaşa

Resim
Büyük Atlas Sen Çok Yaşa Mevsimler şeridi misali resmi günler ve geceler başlıklı takvimde eylülün ilk hatırlatma günü buydu. Yedi eylül okul açıldı. Eylülün ilk haftası açılırdı hep. Sekiz kardeşli bir aile için de yılın en kritik ve krizlerle dolu günüydü aynı zamanda. O iletişim fakiri yıllarda bizi enterese eden en önemli konu da o yıl içinde bir iktidar değişikliği olup olmadığıydı. Ya olursa çoğu ders kitaplarının değişmesi anlamına geliyordu. Ne Reşat Otmanın Fiziği ne Emin Oktayın Tarih Kitabı işe yarardı o zaman. Elde kalan Faik Sabri Duran’ın Büyük Atlas’ı dışında tüm kitaplar değişiverirdi. Matematik bile değişirdi siyasetle ne alakası varsa. Bir süre kaçak güreşip Öğretmenlerin kitap istemeden not yazdıracağı beklentisine girsekte her kitap birer birer alınırdı borç dert. Bu işin kırtasiye yönüydü elbet. İlçeden daha ev tutulacak. Kiminle ev tutacağın belli değil. O yaşta kimin nesiyle aynı odayı 8-9 ay paylaşacaksın hepsi muamma. İlk gün köyden gider ve geç...

Zimmer 1334

Resim
Hafta sonu. Köye gelmiştim yine iki günlüğüne. Bahar bitmek üzereydi. Yani lise ikinin de sonları. Köyün dışında, önünden üç ayrı yolun farklı arazilere gittiği ayrımda bizim ev bulunur. Rutin orta yol yürüyüşümdü. Tozlar arasında gözüme hafif yeşilimsi bir cisim ilişti. Ayağımla hafif eşeledim. Eğildim biraz örselenmiş kalemi aldım elime. Amma da tanıdık gelmişti. Meğer komşu köyden gelipte motorla bizim evin önündeki orta yolda sürat yaparken düşürülen 46 kalemden birisini beş ay sonra bulup, sınıfta arkadaşıma yeniden taktim etmekte varmış kaderde. Kalem mi? Kasım ayı. Nöbetçi öğrenci okul idaresinden çağrıldığımı söyledi. Gittim hemen. Zimmer 1334 Adam Opel Russelsheim kampüsü konteyner kenti/işçi barakalarından yazılan; ama açılmış, ama okunmuş mektubu tutuşturdular elime. Müdür yardımcısından sonra doğal olarak bir de ben okudum babamdan gelen mektubu. Sınıf mevcudumu belirten cevabımı istiyordu. Derhal 46 kişi olduğunu yazdım. Yolladım. Ve 1983 Yeni yılın ilk mesai günü PTT ye g...

Talaka

Resim
İki buçuk Liranın enek yapılıp para oynandığı yıllar. Vita yağa filteke, deterjana şaşmaz ya da lili tozu, çarşıya pazara giderken lüks ihtiyaç listesinin baş köşesinde bayatta olsa somun ekmeğin bulunduğu. Gaz lambası veya idare ile aydınlığın sağlandığı, tandıra sallanıp ev ev oynandığı, komşuların birbirine “oturucu” gittiği, köy odalarında mahallenin okur yazarınca defalarca ezberden Eba Müslimlerin okunduğu radyo ibrelerin acanslarda sabitlendiği siyah beyazlı yıllar.                 Akşamları hatırlı misafirlere çayın yanında yuvarlak oylum bisküvinin ikram edildiği , Sormuk şeker koymaktan ceketinizin sağ cebinin yapış yapış olduğu, pencere önlerinde rengarenk şişelerde “leylim tuzuyla” doğal güllerden şurup yaptığımız, sabahları çay yerine  çorba ve çörek otulu küp peyniriyle kahvaltıların olduğu, İneği danayı sığıra sürüp süt ile yoğurdun karışımıyla torpilli kahvaltı önü atıştırmala rının rut...

Bir Cıngıl

Resim
Bir Cıngıl Üzüm, İlkokul diplomasını alıp elimize Hükumet Binasının önünde şipşak fotoğraf çektirip “Arap”ıyla beraber vesikalıklarımızı alıp Şarkışla İmam Hatip Lisesine kaydımızı tamamladıktan sonra çarşıya doğru yürüdük yürüdük. Köyden kasabaya gelişler hep pazartesi olduğundan doğru pazara yöneldik. Krem ya da açık kahverengi kesekağıdına bir kilo üzüm ve hemen oracıkta orta bayatlıkta bir somun ekmeğiyle beraber cami avlusuna yöneldik. Yıkadıktan sonra yakındaki inşaatın gölge tarafına çömelerek üzüm ekmeğimizi bitirinceye kadar yedik bitirdik. Öğle yemeği işi tamamdı. Klasiğimiz elbette kara üzümdü çekirdeklisinden. Parmak üzüm biraz lüks gelirdi anca Almancılar alırdı kasa ile. Çekirdeksiz olanına hiç tesadüf etmişliğimiz olmadı o yıllar. Bizim ellerde satılmazdı da zannımca. Kuru olanı “kan yapar” özdeyişi ile torpilli ya da tek oğlanların sabah okula giderken karamandul ceplerine bir avuç konulanıydı. Okul dönüşü peynir dürmekten bıkmışsanız, biliyorsanız kuru üzümün...

Evrağaç, "Komşuluk Hakkına"

Resim
Evrağaç, "Komşuluk Hakkına" Daha çok zayıf uzun boylu yeni yetme ergenlere(kız çocuklara ) lakap olurdu. Kara, isli mi isli, yassı, ince ve uzun, elle kavranabilen ucu üçgenimsi tahta parçasından bahsediyorum. Ekmek evirme aparatı yani. Üçgenimsi ucuyla sıcak  saç üzerindeki yufka ya da bazlamaya  son anda şık bir hamle ile takla attırmalı ki ekmek yanmaktan da kurtulsun. Bu seri hareketler, ocakbaşında ki ritmik muzikalin de sesidir aynı zamanda.    Yumuş tutmayan,yamışan genç kızların bir Evrağaç ayarından geçmeyeni de yok gibidir. Çoğunun da sırtında kırıldığı da vakidir. Tabi sapı elinde yarım kalan o evin anasından başkası da değildir.  Evrilen ekmeğin kokusu tüten ocaktan sokağa yayılmaya görsün.  Berekatli olsun diye ocakbaşına yönelen her gelen geçene uzatılan evrağacın ucundaki yufka ikramının adıdır "ısıcak". Almamak hakarettir. Hafif azar yüklü tandır başı anasının "Vallaha olmaz" narası emirdir de aynı zamanda. Ev sahib...

Katma Aşı

Resim
Hökümet buğdayı ya da zerondan  taşlar ayıklanıp tek atla setende 4-6 saat hafif sulandırarak çekilen kepeğinden azad edilmiş beyaz renkli buğdayın yeni adı yarma oluverir artık. Katma aşı mı, yarma aşı ya da mevsimi ise  keçi derisine bütün bir sezon biriktirilen dımız, süt yüzü ve kaymağının yayıkla yayılmasından öğün yağı(taze yağ,tere yağı) ayrıldı mı geriye kalan özlü sıvı bildik ayranları refüze edecek bulama aşı ayranı halini de almıştır artık. Bulama aşı ve yarma aşı mevsimi olmadığı hasebiyle bir kenara kalırsa şu sıcakta günün mönüsü katma aşıdır gayrı. Katma aşı demişken; bir miktar yarma, yeşil mercimek ve biraz nohut katı hale gelinceye kadar kaynatıldıktan sonra soğumaya terk edilince “katma aşı özütünüz” de hazırdır tastamam. Demin bahsettiğimiz özlü yayık ayranıyla bir araya getirilerek buzlu suyla da dilüe edilip tuzunu da ekledin mi  öğle öğününüzün bağda bahçede, tarlada tapanda yerini alacak ya da akşam yemeklerinde kışları bulgur pilavı yazları ...

Halaa halaa...

Resim
Halaa..Halaa... Evimiz mezarın yanındaya. O gün arefe  çoluk çocuk oruç tutulur. Kuşluk itibari ile mezarın yolunda pusuya yatırılır ki. Seken bir ikram olmasın. Hele birden fazla kardeşseniz. Bir kaç dağıtım merkezine  aynı anda ulaşma imkanınız vardır. Mezarı başında arefe günü özellikle çocuklara dağıtılan  ikramdan bahsediyorum. Adeta bayram provası o gün yaşanır. Herkesin elinde bir çıkın (o zaman market poşeti nerde)  o mezar senin bu mezar benim. Akşama değin arefe mezar nöbeti sürer giderdi. Bi de oruçsanız ilk kez. Dağıtılan her ikram kıymete biner. Özenle heybeye atılırdı. Taze çörek,mevlit şekeri,kuru üzüm,çedeneli kavurga mevsimine göre meyveler... En kıymetlisi lokum,bisküvi, sormuk şekeriydi.  Kaymaklı yuvarlak oylum bisküvisi veya gofret  yada nadir de olsa meysu meyve suyu dağıtımı yapılacak tahmini mezarlara  ya nöbetçi bırakılır ya da sürekli yakın takibe alınırdı. Yanaşan bir arabadan elinde sini değilde kutularla inilirse tü...

Zöhür Zamanı

Resim
Zöhür Zamanı, Sahur diyince hep o gelirdi. Uzun bir dönem 16 litrelik teneke ile uyandık yıllarca. Ne saat kurulurdu ne de akıllı alarmlar. Uyanamayan da “bu gün tenekeyi duymadık” sitemiyle anarlardı Sonra birara modernize olup “talba” çalınsa da, davul tüm dengeleri altüst etti. (Talba mı? Hani Diriliş Ertuğruldaki Noyan’ın Provakatörlüğünü yapan Ulu Bilge nin elindeki Tef’e benzeyen çalgı aletinden bahsediyorum) Oruç bitipte “hak” (bahşiş)toplamaya geldi mi de kimimiz şinik kimimiz  çerik buğday kimimiz de ücretini vererek  helalaleşirdik. Sahur, hani bizim “zöhürde”  bulgur pilavı  ana menüsü olurdu her orucun ilk günü. O zaman bahçenin yeşil biberleri de içine doğrandı mı verdiği aromayla oluşan lezzetle beraber çırparak sulanmış ekmekle( yufkamıydı bazlamamı), avuçlaya avuçlaya bitişi de bir olurdu. Ufak hazırlanırdı bide. Kurutulmuş ekmek ufağını şekerli suyla harman etmek yeterliydi. Alternatif bulunmadığı  zaman sahur sofralarının jokeri. Ya...

Aylak Karga ya da Aktarma Var Abi Kreuzbergta

Resim
Aylak Karga ya da Aktarma Var Abi Kreuzbergta Birkaç yıl önceydi. Bir kongre nedeniyle Berline vardığımızda ilk durağımız Türk Mahallesi olmuştu. O meşhur üç beş katlı metrosunu bizim Almancılardan duyardık. İlk önce ışıltılı duvarları renk atmaya başladı  ilerledikçe. Beklenmedik bir şekilde duruverdi aniden. Bir yığın anlamadığımız anonsla birlikte vagonların alayı boşaldı sadece iki Türk kaldık. Bir de binişimizden bu yana bizi sürekli takip eden zaman zaman göz göze geldiğimiz siyah “aylak karga” kesimli saçıyla çakır gözlü karayağız yüzüyle bir yere oturtamadığım delikanlının uyarıları. “Aktarma var abi.” Biz de diğer vagona geçiverdik bu veciz özetle beraber. Siyah beyaz kırık dökük yer yer üzeri boyalarla kapatılmış duvar yazılarını da geçtikten sonra inen ve binenlerin şekli şemali de değişmeye başlamıştı 3 durak kalasıya. Ve iniş istasyonuna vardığımızda zaptedilemez köpeklerin zincirlerine sıkı sıkıya sarılmış Şansölyenin polisleri karşıladı bizi Kreuzberg dura...

Şarkışlada O Gün Bayrak Değil de Ülkeyi Taşırdık Her Onaltı Mayısta

Resim
Kızılcakışla İlkokulunda o gün ders yapılmayacağını öğrenmek ayrı bir heyecan da olsa sabahleyin tek sıra halinde Saliha Öğretmenle beraber bütün sınıf  "dağ yolunu" aşıp üç kilometre yürüdükten sonra ulaştığımız susa(asfalt) nın bom boş olduğunu görmenin sükutu hayaliyle bekleşirken, ta uzaktan geçen doğu expresi bizim yegane eğlencemiz sanardık. Ta ki saatler sonra yola dizilen askılı atletli bekleşen gençleri görünceye kadar. Ve sonra bayrağı üç defa öperek iki eliyle önüne uzatıp koşturmacaları ve bir diğerine teslim etme ciddiyeti bizleri ta ilkokul çağında büyülemişti. Onca yolu tekrar yokuş yukarı hem de aç bir şekilde yürümek vız gelirdi. Memeleket aşkına. Her Şarkışla Lisesi ve İmam Hatip Lisesi öğrencileri de en az iki sezon bu koşunun heyecanını beyaz askılı atletiyle  Sivasın bahar soğuğu ve yağmuruyla birlikte iliklerine ve ruhuna kadar yaşardı. O gün koştururken  üç defa öpüpte alnımıza koyduk mu albayrağı  adeta birlikte ülkeyi de taşırdık sırtımızd...

Yedi Yıl Sonra Bosch Telefon"İtibarımı Kaybedeceğime Paramı Kaybetmeyi Tercih Ederim"

Bosch Yöneticisinin başlıktaki meşhur sözünü konuşurken iki Hekim arkadaşımla çalan telefonum hayrete düşürdü beni. "2010 Yılında almış olduğunuz Bosch marka fırınla ilgili bir üretim hatası nedeniyle randevu ve düzeltme" talebiydi karşıdaki ses. Oysa yedi yıldır hiç arıza vermeyen bu mutfak aletimle ilgil bir sorunum yoktu. 0850 ile başlayan bu numaranın dolandırıcılık olacağını varsayarak 444 le başlayan firma numarasını aradım. Doğruymuş arama.Verilen randevuya saatinde gelen yetkilileri izleyip reklam kokuyor mu diye takibe başladım. Basit bir değişiklik yaparlar biz de yedi yıl sonraki ilgi ve alakayı eşe dosta anlata anlata bitiremeyerek "en etkili reklama" alet olmuş olurduk! Bir de ne göreyim fırının en zor köşesindeki doğal gaz bağlantı vanasını sökmek için sekiz büklüm olarak uğraşan teknik elemanın gayretini görünce "İtibarın bir marka" olduğunu da bizzat yaşamış oldum.  Oysa bu markayı tercih sebebim 20 yıl öncesine dayanıyordu. ...

Kızılcakışlada Almancı Mevsimi

Resim
Yedinci ay Babam da izinde, Yıllardır yaptığı müteahhitlik işlerini terk edip O da malum rüzgara kapılarak Alamanya Treniyle turist/işçi olarak gitmişti zamanın Batı Almanyasına. Oturum almış ve işe girmiş olduğunu yazan mektubu elimize geçince amma sevinmiştik ne anlama geldiğini bilmesekte. On küsur yıl geçmişti artık. Her yedinci ayda bizlerin ayakkabı dahil bütün kıyafetimizin siyah beyazlığı ve yamalı vasfı terk ettiği, ikinci el de olsa renklendiği  yıllardı.  Bizler rahmetli annemin ve ablamın gayretleriyle bir yandan okula devam ederken her yıl olduğu gibi yedinci ayı da iple çeker olmuştuk.  81 in yedinci ayı idi. Ağzında Peer sigarası,Türkiye gümrüğüne geçer geçmez fötr şapkasını çıkarıp başından eksik etmediği ve bütün izninin son gününe kadar çıkarmayacağı sekiz köşeli şapkasıyla o artık bizim evdeydi. Beş haftalığına da olsa. Ya dizimizi büküp sekinin bir kenarında ya da kucağımıza aldığımız yastık üzerinde ders çalışma çabalarımız dikkatini...

Ah Madımak

Resim
 " Cacık Deşirmek" Ya da   "Bir Höbelek Madımak" Karların eriyip to prağın yumuşadığı  tepeleri ve ovaları ıpıl ıpıl buharların kapladığı günlerdir. Tarlaların suya doyupta düz arazilerde mini gölcüklerin oluşması. Bunun da çayır çimenle karışmasıyla güneşle beraber seyrine doyum olmaz gayrı. Buz gibi kar suları yol bularak birleşti mi dereler,akar sular şenelmeye başlamıştır her dem. Ekinlerin  yeşermeye başlamasıyla beraber ortama  yayılan bahar kokusu da madımak zamanını hissettirir tastamam. Mezarın yolu,evinizin önü,köyün içi yani ayak altında her yer madımaktan geçilmez de kimse ona dönüpte bakmaz bile. İlla dere tepe aşılacak. Gerekirse bir güzel yağmur yenilecek. Beline azık çıkını sarılıp kiminde sapı bile olmayan "namlı" kimisinde“uflak” tan dönme bıçaklarla uzun yollar tepilecek. Çoluk çocuk yaşlı genç yollara düşülüp el değmemiş rutin bellekler bir bir ziyaret edilip tek t...

Dam Üstüne Çul Sermezdik

Resim
Bin bir itina ile uzatılıp örülen belikler, ucu düzeltiliyor bahanesiyle kesilen saç telleri ahır köşelerinde duvara komşu direk aralarında biriktirilirdi. Ta ki kışla bayırından özenle kazılıp at arabasıyla eve getirilen kırmızı toprağın kıvamlı çamur haline getirilesiye  kadar. Kış bitmiş bahar gelmiş inle cinin top oynar hale geldiği samanlıkta hazır geniş alan da açılmışken ve de gerekli materyal ve eli boş ekipman da hazırken gelip çatmıştır “Tandır Kurma Zamanı”. Kırmızı toprak ve saç telleriyle karılıp harman edilen malzeme dört bir elden döve döve kıvama getirildikten sonra uzun süreç başlardı. Büyük tandır kurulurken yere değil geniş ve sağlam bir tahta üzerine ve altına da sağlam iki kürek sapı konur ki yerine taşınmasında bir acı sürpriz yaşanmasın. Tabii sağlam bir  “geçkere” üzerine kurulsa daha ergonomik olur ya her evde 3-4 ay geçkereyi bloke etmek lüksü fazlaca da abartılı olur. Zeminde bir kalın tahta parçası üzerine kimi dikdörtgen kimi yuvarlanmış ...

Güz Yelleri Ya da "Isıcak"

Resim
İkindi Rüzgarları. Eylül. Ya da Sonbahar Yelleri dendi mi aklıma hep annemin ekmek evirmeleri gelir ocak başında. Güneşli ikindi vakti rüzgarın hafiften esmeye başladığı, etrafın ılık tozlu esintilerle karıştığı anlarda ocak başından gelen taze ekmek kokuları sardığı zamanı yani. Geçerken uğrayan komşuya evrağacın ucuna tutuşturulup uzatılan yufka ekmeğini reddetmenin hakaret sayıldığı günler."Vallaha olmaz" tepkisinden sonra elinizi yaksa da sıcaklığı o kadar mı gönlünüzü ısıtırmış. "Isıcak" derlerdi zaten bu ikramın adına. Kara Harp Okulundan vaz geçipte Tıp Fakültesi kararıyla Ankaradan ayrılıp köye annemle paylaşmaya çalıştığım da da vakit ikindi ve yer bizim ocak başıydı. "Kele subay olsaydın" serzenişi hala kulaklarımdayken. Bisikletnen Şarkışlaya giderken jandarma tarafından yolumuzun kesilip köye Kızılcakışlaya geri dönüşümüzde de İhtilalin 12 Eylülünü yaşatmışlardı bizlere mevsim yine sonbahardı. Babamı Almanyaya uğurlayıp  iki ay sonra d...

Düğürcük Aşı

Resim
Sonbaharın yaklaştığı, harmanın hasadın sonuna gelindiği, içi pırıl pırıl kalaylanmış bakırdan bulgur kazanlarının artık gelecek yılı bekleyeceği “evlik”lerin en ücra köşelerine kaldırıldığı,bulgur ayıklamaların tamamlanıp “seten”lerde çekildiği ve güz yellerinin hakim olduğu poyraza yamaç alanlarda savrumundan sonra kepek kısmının hemen önünde biriken incelmiş “tavuk yemi”nden bahsediyorum. Düğürcük, Bulgurun, rüzgarda savrumundan kepeğiyle az kalsın yele verilecek en ince kısmından yani. Fukaralık diyince bu gelir aklıma, Ya da dûğürcük diyince fukaralık. Çaresizlikten akşam yemeklerine alternatifin kalmadığı zamanlarda kaynayan kazandan gelen koku tahminleri boşa çıkarmaz. Eyvah ki ne eyvah. Bu akşam yine dûğürcük aşı var. Akşam sofrası prodromu hep gergin geçer o gün. Ta ki ilk kaşığı ağzınıza götürünceye kadar. Bir nefes arasına bile tahammül etmeden kaşıkların ritmindeki hızı tahmin edemezsiniz. Ortak tastan terleye terleye içtiğiniz bu çorba da bu nas...

Yazdan Yapardık Kızağımızı

Resim
Uzun yıllar ikamet ettiğim Konya Meram toprakları son çeyrek asrın aynı andaki en fazla karıyla bereketlenince çocukluğumuzun hatıraları güncellendi aniden. Dile kolay 70cm ye yakın kardan bahsediyorum. Buzda kızak keyfi en başta geleniydi elbette. Yazdan gözümüze kestirdiğimiz  kulanım dışı kalmış eski büyükçe ve altı kaygan ayakkabıları stoklar. Ayakkabımızla içine ayağımızı yerleştirir doğru alana. Ve buz kaplamış köy yollarında yerel paten, saatler alırdı. Ayaklarımız kardan mı terden mi su içinde kalırdı da  kızak seromonisini yine de terk etmezdik.  Ellerimize eldiven niyetiyle giydiğimiz eski, biri başka öbürü başka yamalı çoraplar. Ya da hakkını yemeyelim çoğumuzun ayağında beyaz yün çorap elimizde rengarenk dört artı bir parmaklı el örgü eldiven de eksik olmazdı. Açlık gelirse aklımıza bir koşu gider sıcak çorbaya yetişmişsek karda tencere gömerek soğutursak ne ala. Çoğunda olduğu gibi geç kalmışsak yufka ekmeğine peynir dürümü imdadımıza yetişirdi....

“Öksüzoğlan Çiçeği”

Resim
Esas uzaklarda olanı makbuldü. Sarı renkli, az bulunan, uzak tepeleri de aşarak ulaşacağınız “belleklerden” toplardınız. Bildiğiniz ucu sivriltilmiş demir süngünüzle. Tabi tek başına gidemezdiniz. Grup halinde akranlarınızla toplaşıp sabahtan çıkıp dağları tepeleri aşardınız. Akşama kadar dere tepe dolaşıp ancak bir tutam biriktirebilirdiniz. Hem kökü(soğanı) hem gövdesi yenebiliyordu. Bizim nazarımızda başkaca da bi işe yaramazdı. Fazla bir getirisi yoktu bundan gayrı. Ailece boş iş muamelesi gereği giderken dağa, azık bile verilmezdi. Aç aç dolaşmanız da diğer bir kârınız olurdu. “Sarı çiçek”ti bu. Ya da bizim oraların deyişiyle “hasgül” yada türkülerin diliyle “çiğdem”. Yetimlerin arkadaşı pek olmazdı. Dolayısıyla bir araya gelip sarı çiçek toplamaya da gidemezlerdi ta uzaklara. Baharın ilk günlerinde köyün yakınlarındaki beyaz olanları toplarlardı. Yola serpe serpe dönerlerdi evlerine. Hani itibarsızlaştırılan var ya tenezzül edilmeyen. Tek başınıza, köyden uzaklaşmadan...