Bir Cıngıl
Bir
Cıngıl Üzüm,
İlkokul
diplomasını alıp elimize Hükumet Binasının önünde şipşak fotoğraf çektirip
“Arap”ıyla beraber vesikalıklarımızı alıp Şarkışla İmam Hatip Lisesine
kaydımızı tamamladıktan sonra çarşıya doğru yürüdük yürüdük.
Köyden
kasabaya gelişler hep pazartesi olduğundan doğru pazara yöneldik. Krem ya da
açık kahverengi kesekağıdına bir kilo üzüm ve hemen oracıkta orta bayatlıkta
bir somun ekmeğiyle beraber cami avlusuna yöneldik. Yıkadıktan sonra yakındaki
inşaatın gölge tarafına çömelerek üzüm ekmeğimizi bitirinceye kadar yedik
bitirdik. Öğle yemeği işi tamamdı.
Klasiğimiz
elbette kara üzümdü çekirdeklisinden. Parmak üzüm biraz lüks gelirdi anca
Almancılar alırdı kasa ile. Çekirdeksiz olanına hiç tesadüf etmişliğimiz olmadı
o yıllar. Bizim ellerde satılmazdı da zannımca.
Kuru
olanı “kan yapar” özdeyişi ile torpilli ya da tek oğlanların sabah okula
giderken karamandul ceplerine bir avuç konulanıydı. Okul dönüşü peynir
dürmekten bıkmışsanız, biliyorsanız kuru üzümün yerini de en iyi torpilli
alternatifiniz de tamam demekti yufka ekmeğinizin içine.
Köyde
Bekir Hocanın “Caminin önüne bir kamyon üzüm gelmiştir kasası 15 Liradan almak
isteyen komşulara duyurulur” anonsuyla beraber biz emsalde bir heyecan da
başlardı. Kasa ile alınca ucuza denk gelirdi. Hem uzun bir süre evde üzümü de
garanti ederdik. Gündüzleri evdeki yemek seremonisini takip etmek zorunda
kalmaz kendimizi daha free görürdük. Acıkınca biraz çörek orta boy bir cıngıl
da üzüm mönü tamamdı. Cıngıl alıp sokağa çıkamazdık. “Evladım alan var alamayan
var” ilk öğüdü hep kulaklarımızda küpeydi. Sonra sokaklara. Hele üzüm kasasının
çapraz ipleri gergin ve üzerindeki soluk çimento kağıdı da şişkinse hala o
zaman arkadaşına da bir cıngıl tutuştururdunuz. Para olaydı da bir kasa
alaydık. Elarabasıyla gider getirirdik. Para yetmez ise komşunun kanına girip
ortak alır sonra klasik üçlü zincirle
sarkan bir çift küfeleriyle terazinizle yada Almanyadan gelme çekme el
kantarıyla bölüşümle de buna çözüm vardı.
En küçüğünüz almış eline cıngılını bir taşın
üstünde yerken evin Anasına yakalanmaya görsün. “Sofrada yemedin mi hay oğlum”
“Ekmeğinen ye bari doymazsın öyle” serzenişi kasada üzümün dip yaptığının da
feryadıdır aynı zamanda.
Üzüm; Öğlen sofrasının bulgur
pilavı yanına yoğurttan sonraki en iyi ikinci, ya da akşam iş güç uzun sürmüş
sıcak yemek yetişmemişse anaların ekmekle yanına katık edilecek en iyi
jokeriydi. Çobanın, tarladaki çalışanın
domatesten sonraki en favori azığıydı. Yanında da ekmeğiyle hala
azıkların ana öğünü müdür bilemiyorum.
Yorumlar
Yorum Gönder