Kızılcakışlada Almancı Mevsimi

Yedinci ay
Babam da izinde,

Yıllardır yaptığı müteahhitlik işlerini terk edip O da malum rüzgara kapılarak Alamanya Treniyle turist/işçi olarak gitmişti zamanın Batı Almanyasına. Oturum almış ve işe girmiş olduğunu yazan mektubu elimize geçince amma sevinmiştik ne anlama geldiğini bilmesekte.
On küsur yıl geçmişti artık. Her yedinci ayda bizlerin ayakkabı dahil bütün kıyafetimizin siyah beyazlığı ve yamalı vasfı terk ettiği, ikinci el de olsa renklendiği  yıllardı. 

Bizler rahmetli annemin ve ablamın gayretleriyle bir yandan okula devam ederken her yıl olduğu gibi yedinci ayı da iple çeker olmuştuk.  81 in yedinci ayı idi. Ağzında Peer sigarası,Türkiye gümrüğüne geçer geçmez fötr şapkasını çıkarıp başından eksik etmediği ve bütün izninin son gününe kadar çıkarmayacağı sekiz köşeli şapkasıyla o artık bizim evdeydi. Beş haftalığına da olsa.

Ya dizimizi büküp sekinin bir kenarında ya da kucağımıza aldığımız yastık üzerinde ders çalışma çabalarımız dikkatini çekmiş olmalı ki bir çözüm üretmeye koyulduk hep birlikte. On beş yıl önceki sandıklara mıhladığı ustalık ve müteahhitlikten  kalma alet ve edavatları birer birer çıkarıp ayıklamaya başladık. Belli ki günlerce sürecek bir icraat ve ustalık işi vardı. Sonradan hepimize sirayet edeceğinden olsa gerek üst düzey bir disiplin ve istibdat ortamı olsa da biz etrafında dört dönmeye dünden razıydık. 

Anlaşılan o ki,  bize bir ders çalışma masası yapacaktı haftalar sürse de. Aletler bir bir elden geçecek tamiratları yapılacak hazırlık dahi bir kaç günü bulacak fırçalar hava da uçuşacaktı. Öyle de oldu. Elde olan malzemelerden bulup buluşturarak bir araya getirilen masa şekillenmeye başlayalı yedi gün geçmişti. Üzeri ve üç ayağı çakılmış biz hizmette 4 kardeş yana yakıla evi didik didik edip son masa ayağını aramaya koyulduk. Heyecanla  istiflenmiş ağaçların arasından en uyumlu olabilecek 120 cm lik parçayı sıyırıp çekmiş muzaffer edayla bu olur işte diyerek “Usta”mın  yanına koşmuştum.  Diğer kardeşlerim de oh be diye bir nefes almışlardı.  Babam son derece kararlı ve kesin üslupla bu hiç olmaz işte diyiverdi bir hayli uzağa fırlatarak. Hiç adetimiz olmamasına rağmen bir haftadır uğraşıyoruz yeter artık diye itiraz ettik ama nafile. 
Ne sebeple olmazmış serzenişimizi fark etmiş olmalı ki;
“O tahta parçası 20 yıl önce yaptığım okul inşaatından kalmaydı. Eğitiminizi şekillendireceğiniz masaya onu kullanamam. Bir ömür yetim hakkıyla ikbal ve istikbalinizi heba edemem” diyerek ilk dersimizi de vermiş oldu.

1926 yılında doğmuş okuma yazmayı dört yıllık askerlik döneminde “Ali Okulu”nda öğrenmiş sonra Sıhhiye Çavuşu olarak terhis olmuş. İsmail Ergün oğlu ve 18 Aralık 1914 Sarıkamış Harekatı sonrasında Sibiryada yedi yıl esir kalan Seyit Efendinin damadı babam Hamo Çavuşu;  
31 Mart 2017 Cuma
Regaip Kandili sabahı.
91 yaşında Kızılcakışla da kaybettik.

Mekânı cennet olsun.

Yorumlar

  1. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  2. Usta'nız en güzel hayat dersini vermiş. Bir, iki, üç derken en önemli ayak. Dördüncü ayak. Sizlere en önemli dersmiş. Ayakları yere sağlam bastırmış. Gurbette de olsa aklı sizlerdeymiş. Mekanı cennet olsun. İnşaallah. Cümle Geçmişlerinizin.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sahtiyen

Şemşamer

Basmalık Ya da Bir Galak Tezek