“Öksüzoğlan Çiçeği”

Esas uzaklarda olanı makbuldü. Sarı renkli, az bulunan, uzak tepeleri de aşarak ulaşacağınız
“belleklerden” toplardınız. Bildiğiniz ucu sivriltilmiş demir süngünüzle. Tabi tek başına gidemezdiniz.
Grup halinde akranlarınızla toplaşıp sabahtan çıkıp dağları tepeleri aşardınız. Akşama kadar dere tepe
dolaşıp ancak bir tutam biriktirebilirdiniz. Hem kökü(soğanı) hem gövdesi yenebiliyordu. Bizim
nazarımızda başkaca da bi işe yaramazdı. Fazla bir getirisi yoktu bundan gayrı. Ailece boş iş
muamelesi gereği giderken dağa, azık bile verilmezdi. Aç aç dolaşmanız da diğer bir kârınız olurdu.
“Sarı çiçek”ti bu. Ya da bizim oraların deyişiyle “hasgül” yada türkülerin diliyle “çiğdem”.
Yetimlerin arkadaşı pek olmazdı. Dolayısıyla bir araya gelip sarı çiçek toplamaya da
gidemezlerdi ta uzaklara. Baharın ilk günlerinde köyün yakınlarındaki beyaz olanları toplarlardı. Yola
serpe serpe dönerlerdi evlerine. Hani itibarsızlaştırılan var ya tenezzül edilmeyen. Tek başınıza,
köyden uzaklaşmadan toplanabileninden bahsediyorum. Yani hiç bi işe yaramayan. Ne kökü ne
gövdesi yenilebilen; hayvanların bile otlatılırken burun kıvırdığından. Erken ve beyaz renkte açanı
yok mu. Elitlerin romantizme buladığı “kardelenden” bahsediyorum. Şu bizim ellerdeki “Öksüzoğlan
çiçeği” dediklerinden.

Yorumlar

  1. Sarı çiçek, Hasgül, Çiğdem ve Kardelen. Bir araya gelmişler de sanki "Öksüzoğlan Çiçeği" nin hikayesini dinliyorlar.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sahtiyen

Şemşamer

Basmalık Ya da Bir Galak Tezek