Kayıtlar

Bulama

Resim
Bulamaşı, Bir süt sezonu boyunca koca deriye ilkilen(biriktirilen) sütün kaymağı deriyi doldurupta deri obez bir keçi silüetine yeniden erişince. Bahar bitmiş yaz nihayete ermiş ve yayık zamanı da gelmiştir. Tabi iki üç litre litre günlük sütün yüzünde yani bir kaç kaşık kaymağı alıp bütün yıl boyu koca keçi derisinde biriktirmek ne mümkün. En az dört beş komşu birleşip birer ay günlük sütleri bir komşuda toplayarak kubaşmak maharetiyle biriken süt peynir ve kaymak stokları birikmiş olurken diğer yandan da komşuluk tadına yön vermek gereği ve zorunluluğu şekillenirdi. Günlük beş evin sütü bir ay boyunca kubaşık mahalline taşınarak süt makinalarında manuel marifetle çekilip yağlı ve yağsız ayırımı ve dımız oluşturma aşamaları tamamlandı mı sıra reel politik ve yerel ulusal gündeme de kapı aralanmış demekti. Adeta çekişircesine bağırış çağırışlar eşliğinde gündemin dibine vurulurken bir çırpı da beş koca evin sütü de gerekli teknik işlemlerden geçmiş yani işlenmiş olurdu. H...

Sahtiyen

Resim
Şu Almancıların giydiği ayakkabı bir eskise de sağlam kalan deri yanaklarını kesip sapan çatalına bir eş edebilsem. Tabi altı da lastikse ne atma lastik(sapan lastiği) dilinirdi ondan. Has lastik yani. Kamyon iç lastiğinden olur en iyi has lastik derdi büyüklerimiz. Atma lastik mi? Üç bölümden meydana gelirdi. Çatal, bir çift has lastik ve olmazsa olması sahtiyen. Hani derler ya binanızın ömrü tesisatınızın ömrü kadardır diye. Atma lastik de sahtiyenin ömrüyle bir tutulurdu. Çatal diyip geçmeyin öyle et lastiğe tutuşturulan 10 metre menzilli ağaç dalından kesme iğreti çatal değil kastım. Çıra menşeili, olmadı gürgenden. Altı üstü düzeltilmiş uçları topuzlu lastik bağlama yuvaları özenle kertilmiş, lastiği bağladığınız ip defalarca balmumundan geçirilmiş cam kırıklarıyla cilayı aratmayacak zımpara seanslarına tabi tutulmuş bir çatala sahip atma lastik misafirlikte bile boyundan çıkarmaya kıyılamazdı. O cam parçasını bi de mercek yapıp çatalınızın üzerine imzanızı yakarak attınız ...

İpağacı

Resim
İpağacı Yünler yıkanıpta kurutmakla başlar her şey. Sonra yün taraklarından geçirilir.   Ya da kiriş darbeleriyle yaydan geçirilerek müzikal sesiyle ip atmadır bunun adı. Yapağı halden billur gibi yün huzmelerinin sırası ip eğirmeye gelmiştir. İği ya da kirmanla lif lif eğirme faslı başlar dizinize süre süre. Kök boyası ile bulgur kazanlarında kaynatılarak boyama işlemi günler alır. Kırbız, kötü boya, turuç, gülgez, appağa, boz, çeşitli karışımlarla elde edilen kırmızı, kahverengi, turuncu, pembe, beyaz, açık kahve oluverir   bakır kazanlarda. Her boyamanın tonu diğerinden farklı olur elbet. Dolayısıyla her kilimin renk harmonisi de bir diğerinden farklıdır. Yani sizin kiliminizin bir benzerini de bulamazsınız yeryüzünde. Tabi hesap iyi yapılmaz da kilimin sonuna doğru ipin birisi yetişmez ve biterse dünyayı dolaşsanız aynı rengi tutturamazsınız. Geri kalanına bir nakış uydurularak yama görüntüsünden kurtulursunuz kıvrak zekanızla. Yaklaşık dokunacak kili...

Zamanın Behrinde, Seten

Resim
Biz hayvanatın her türlüsüne eriştik desem yeridir. Koşuma gelen her hayvan aynı zamanda çift sürmeye ve dahi seten döndürmede de görev alırdı zamanın behrinde. Öküz arabası, camız arabası, at arabası, olan çift olmayan da tek eşeğini bile gerek arabaya   gerek çifte koşardı. Tek eşekli arabanın son temsilcisi ise rahmetli Hamdi Dayımdı. Namı diğer Bulgurcu Hamdi. Atı arabası olmayan, bulguru yarması az olanın iki alternatifi ise elle olan bulgur taşı veya soku taşıydı. Soku taşında yarma dövmeyeli neredeyse ikinci çeyrek asra dayanılmıştır. Yarım insan gövdesi büyüklüğündeki ağaç tokmaklar sokuya doldurulan ıslanmış yarmalık buğday veya hedikten kurutulmuş bulgurlar değişmeli delikanlı triosuyla peşpeşe ritmik bir şekilde sıra sende anlamında “hoh! hoh!” sesleriyle dövüldükçe dövülürdü. Yorulan oradan geçen yeni gençlerle yer değişir eğer yoldan geçen olmazsa eldeki elamanlarla soluyup soluyup sokularak yarma dövme işi kepeğin çıkışına kadar devam ederdi....

Filteke Yağı

Resim
Bizim Köyde Bayram Zeytin yağlı yiyemediğimiz, basma da fistan giyemediğimiz , filteke yağı, lili tozu, şaşmazın lüks statü de olduğu yıllardı. Arefe günü mutlaka tandır yakılır. Bayram hazırlığı üst düzey alarm   seviyesinde devam ederdi.   Bayram namazından sonra mahalle büyüğünün evine herkes bir parça yemekle gider ortak sofra kurulur. Sabah kahvaltı yemek karışımı   sofra buluşması ve bayramlaşmayla birlikte bayram sürecine de start verilmiş olurdu. Evlerde esas bayramlaşma seromonisi ve bayram harçlığı sürecinden sonra ziyaretler faslına geçilirdi. İkramda şeker ve kolonya da olsa hatırlı olanı baklava ve ayranla yapılanıydı.   Baklavada içeriği elbette cevizli ve fındıklı olanı makbuldü. Lakin zamanın imkan ve şeraiti kavrulmuş undan ibaret namı diğer miyanalı olanı çoğunluğu oluştururdu. Tabi en tuhafı içerik bir yana her evde yeterinceöğün yağı( tere yağı) bulunmasına rağmen   ilçeden veya köy bakkalından alınacak olmazsa olmaz dükkan yağ...

Fıçı ‘Geçmişlerinin canı için’

Resim
Fıçı   ‘Geçmişlerinin canı için’ Ağustos sıcağı. Ağaçtan yapılmış fıçılar su ile doldurulup akşamdan dışarıya sekmenin üstüne   bırakılırdı. Karasal iklim gereği ayaza yakın gece soğuğuyla hem dinlenir hem de buz gibi olurdu. Ilımasın diye de öğlene kadar gölgeden çıkarılmazdı. Evimiz köyün batı çıkışındaki tarla ve   arazilerin başlangıcındadır . Arazi yolları da evin önünden geçer. Mezarın yolu;   Hoyhoy ve Sekne Pınarı Berdi Gölü. Yani Kayseri   Sivas yolu. Orta yol ; Karaosmanın Bağı ,Efenin Bağı, Solak Kadirin Bağı, Bekir Hocanın Bağı ve asıl Kadılı ve Kevenlik Kabaktepe   yolu. Oradan da sabır ve sebatla devam ederseniz ta   Kayseriyi   bile boylarsınız. Üçüncüsü de kenar yol;   Ucu Ciniklerin Bağına kadar uzanır. Osman Uşağıyla sınıra dayanmışınız demektir. Öğlenin sıcağında bu üç yoldan angıçlara vurulmuş saplar, saman ve buğdayı ayrılmak üzere patos mahalli harmana taşınırken birer birer bizim kapımızın önünden geçe...

Lo lo lo ...

Resim
“Lo Lo Lo” İmece   usulü “cücük” çevrilip “erişte” kesildi mi dam üstlerinde ramazan yaklaşıyor demektir. Bulgur pilavı ayran.   İlk sahurun mönüsü   hemen her sofrada farz olamasa da şart gibi bişiydir bizim ellerde. Tok tutar. Kolay hazırlanır her evde bulunur. Zengin fakir ortak noktamızdır ilk günün hatırına. Çocukken oruç, vakit geçirme telaşesi de demektir. Gölgelere sinip “a daş gara daş” üç daş, dokuz daş, oniki daş, beş daş, daracıdaş, daş devirme, … uzar da uzar. İftar ve sahurda ilçede top patlarmış kimin umurunda. Zaten bu bize çok yavan ve suni gelirdi niyeyse. Ezan vakti saate de bakılmazdı. Gün battı mı tüm çocuklar minareyi gören bir alanda siper alır ön işaret şerefe ışıkları yanar. Birkaç dakka sonra Bekir Hocanın akşam ezanı hem ruhlara hem bedene bir serinlik habercisidir. Ve tüm çocuklar oruç tutan tutmayan ellerindeki dürüm ekmekleri ısırarak ve hep bir ağızdan “Lo lo lo “ sesleri o günün bayramını da ilan ederdi.   İftar zamanı ge...