Sürgün Öğretmen Ya da Divriği Değirmencilik
Köy ilkokulunda iken bizim aristokrasideki rol modelimiz köy öğretmenlerimizdi. Giyinişlerinden konuşma hatta yürüyüşlerine kadar bir asalet sergilerlerdi bize. Çocukken yan yana gelir adımlarımızı beraber atarak öğretmen yürüyüşü yapardık. Hatta bayramlıklarını giymiş birisine ilk tepki “ne o öğretmene dönmüşün” olurdu.
Ota okul (İHL) da ayağında lastik
ayakkabı (soğuk kuyu) ile derse gelen bir öğretmeni görünce çok şaşırmıştım.
Zaten gelişi de sıra dışı ve de vakitsizdi. Bizim oraların kaderinin aksine ne
yeni mezun ne de tecrübesizdi. Olgun ciddi çileli bir özgeçmiş gizliydi
besbelli. Derslerine öylesine hakimdi ki dikkatimiz artık ayakkabılarında
değildi. Sosyal bilgiler derslerini iple çeker olmuştuk. Üç dört ay sürdü sürmedi ortadan kayboldu
gelişi gibi. İçeri girmiş dediler aranıyormuş. Zaten bize de sürgün gelmişimiş.
Lise birde normal bir tayin
gelmişti. Miyadında bir tayin. Kimya Hocası. Beklenilen gibi yani. Yeni mezun. Garibim
ilk kez birden fazla kişiye hitap ediyordu besbelli. Heyecanı konuya telaşıyla
eyvah yine bir hoca daha yetiştirmekle mükelleftik hep olduğu gibi. Bazen
haline çok üzüldüğümüz de olmaz değildi. Acırdık kimi zaman. Bu garibim nasıl
öğretmenlik yapacak diye.
Fizik dersi bizim oraların pas
geçileniydi. Kişisel yeteneklerin ekstrem başarıları bir kenara özel gayretlerle Vilayette
bir dershane kaçamağı planlayanları da ayırırsak üniversite sınavlarında fizik
banko çizik yerdi her daim.
Tabi son yılımız olunca ÖSS ye de
başvurmuş ve ilçeye gelen tek haftalık hazırlık dergisini Öğretmen Kitabevinden
kapış kapış almaya başlamıştık. Tüm konuları okumaya çalışıyor deneme
sınavlarıyla boyumuzun ölçüsünü haftalık almaya devam ediyorduk. İkinci basamak
sonucunu öğrenmeyi bırakın sınava girmeden tercih yapıldığı yıllar. Aman boşta
kalmayalım diye 24 ün tamamını tercihte liste edip ne olur ne olmaz diye sona
da Divriği Değirmencilik MYO nu yazmayı
da ihmal etmezdik.
Lise son. Yine tayin dönemi
haricinde ellili yaşlarda alnı kırış kırış, kendi halinde, sigarasını hiç
elinden düşürmeyen, pejmürde denebilecek, oldukça dalgın, hafifçe boynu bükük ama
kısa ve kalın kravatından öğretmen diyebileceğimiz birisi dolaşıyordu. Kim
bilir ne dertleri vardı. Bir aydır boş geçen fizik dersimizi de ona vermezler mi.
Boş geçeydi keşke. Zaten boş hükmündeydi bizdeki karşılığı.
Ve ilk dersi. Babamın Hamo ismini üç tekrarda
anca karşımdakine heceletebilmeyi başarı sayan ben için gün olumlu başlamıştı
netekim. Yani ilk gün tanışma ritüelini bile es geçtik sınıfçak. Otomatikman
derse başladı. Stabilize köy yolundan otobana
düşer gibi. Kendi dünyasında, girdiği gibi konulara ders birden bitivermişti.
Adını bile öğrenemedik. Asla alışılmadık bir durumdu. Aylar geçti ismini ve
geliş sebebini kulaktan kulağa duymayan kalmadı.
Ancak sınıfta bir şeylerin fark
ettiğini görmeye başladık. Pas geçmeye alıştığımız fizik sorularından üçer
beşer doğrular geliyordu. Önce tesadüf sandım. Çıkan sorulardır dedim. Sonra
zamansız gelen fizik öğretmenin derslerine katılımımız ve bir çok şeyin ilgimizi
çekmesine ve anlamaya başlıyor olmamız tesadüf değildi.
Evet severek anlatmıyor gibiydi
ama zeki iyi bildiği kesindi ve çok
gayret ediyordu. Başımıza gelebilecek ender ve sayılı bir Fizik Hocasıyla karşı
karşıyaymışız meğer. İlk kez tüm konuları bitirmiş ve ilk kez fizikten iyi
sorular yapıyor duruma gelmiştik bu bir mucizeydi. Adam meğer branş fizik öğretmeniymiş. Hem de
ultra tecrübeli.
Sarı teksir kağıdına elde kopya
kağıdıyla çoğaltmalı soru kitapçıklarının olduğu, şablon cevap anahtarları
yuvarlaklarının sigarayla delindiği bir deneme sınavı sonrası bir soruyu
anlatırken elindeki sigaradan rahatsız olduğumu fark edince gidip sigarayı
söndürmesi o zamanki öğretmen formatına da hiç uymuyordu. Kendimi hiç bu kadar
önemli saymamıştım o vakit.
Kırkaltı kişilik sınıftan o yıl
otuzun üzerinde üniversite kazananın olduğu gerçek bir Anadolunun Lisesinde
okumaktan hep iftihar ettim.
Gerek ortaokulda gerek lisede
bizim buraların kurtuluş reçetesiymiş meğer bu sürgün öğretmenler.
Yorumlar
Yorum Gönder