Kayıtlar

Fıçı ‘Geçmişlerinin canı için’

Resim
Fıçı   ‘Geçmişlerinin canı için’ Ağustos sıcağı. Ağaçtan yapılmış fıçılar su ile doldurulup akşamdan dışarıya sekmenin üstüne   bırakılırdı. Karasal iklim gereği ayaza yakın gece soğuğuyla hem dinlenir hem de buz gibi olurdu. Ilımasın diye de öğlene kadar gölgeden çıkarılmazdı. Evimiz köyün batı çıkışındaki tarla ve   arazilerin başlangıcındadır . Arazi yolları da evin önünden geçer. Mezarın yolu;   Hoyhoy ve Sekne Pınarı Berdi Gölü. Yani Kayseri   Sivas yolu. Orta yol ; Karaosmanın Bağı ,Efenin Bağı, Solak Kadirin Bağı, Bekir Hocanın Bağı ve asıl Kadılı ve Kevenlik Kabaktepe   yolu. Oradan da sabır ve sebatla devam ederseniz ta   Kayseriyi   bile boylarsınız. Üçüncüsü de kenar yol;   Ucu Ciniklerin Bağına kadar uzanır. Osman Uşağıyla sınıra dayanmışınız demektir. Öğlenin sıcağında bu üç yoldan angıçlara vurulmuş saplar, saman ve buğdayı ayrılmak üzere patos mahalli harmana taşınırken birer birer bizim kapımızın önünden geçe...

Lo lo lo ...

Resim
“Lo Lo Lo” İmece   usulü “cücük” çevrilip “erişte” kesildi mi dam üstlerinde ramazan yaklaşıyor demektir. Bulgur pilavı ayran.   İlk sahurun mönüsü   hemen her sofrada farz olamasa da şart gibi bişiydir bizim ellerde. Tok tutar. Kolay hazırlanır her evde bulunur. Zengin fakir ortak noktamızdır ilk günün hatırına. Çocukken oruç, vakit geçirme telaşesi de demektir. Gölgelere sinip “a daş gara daş” üç daş, dokuz daş, oniki daş, beş daş, daracıdaş, daş devirme, … uzar da uzar. İftar ve sahurda ilçede top patlarmış kimin umurunda. Zaten bu bize çok yavan ve suni gelirdi niyeyse. Ezan vakti saate de bakılmazdı. Gün battı mı tüm çocuklar minareyi gören bir alanda siper alır ön işaret şerefe ışıkları yanar. Birkaç dakka sonra Bekir Hocanın akşam ezanı hem ruhlara hem bedene bir serinlik habercisidir. Ve tüm çocuklar oruç tutan tutmayan ellerindeki dürüm ekmekleri ısırarak ve hep bir ağızdan “Lo lo lo “ sesleri o günün bayramını da ilan ederdi.   İftar zamanı ge...

Bilemedin Holduru Hop

Resim
Sabah evin her tarafını is duman sarıpta rahmetli annemin öksürük sesini duyunca eyvah yine  "ocağı yakmışız "serzenişiyle uyanıverirdik. Birer birer sekiz kardeşin yedisi. Diğeri mi çoktan Alamanyanın yolunu tutmuştu.  Kışın sabah ocak yanması demek kahvaltı seromonisinin de bir hayli erteleneceği demekti. İkindiye kadar. Önce evraaçlar ve ekmek evirme işi bitecek ateş köze deveran edecek lavaşlar sonra çörek çekimi derken bizim sofraya sıra gelecek. O sırada acıkan bir dürüm yufka ve peynirle geçiştirilip ana yemeğe kadar oyalamaca sürüp gidecek. Komşuluğun rapel aşısı misali tandır başında gelen her ziyaretçiye evraaç ucunda uzatılan taze ekmek varya. Kurulan en sağlam köprüydü. Kabul edilmeme itirazına  " vallaha olmaz "  "ısıcağı alacaksın" azarı aslında geçmişten geleceğe bağlılığın da samimiyetin de zirve nişanesiyi. Hele de yeni yayıktan kalma ayranınız da varsa tandırın olmazsa olmazı "bulama aşı" çevire çevire kaynatıldı mı bu l...

ASTARLI SOĞUKKUYU

Resim
       Ta çocukluğumda ilk camiye gidişimde anladım kıymetini. Namaz çıkışında yerinde olmadığını fark edince.    Şarkışla İmam Hatipte öğrenci iken Sosyal Bilgiler Öğretmenimin ayağında gördüğümde çok şaşırmıştım bizim oraların ayakkabısını. Bize göre Aristokrat Silüete uymuyordu soğukkuyu. Sürgün gelişiyle bağdaştırmaya çalışmıştım.    Pazardan ilk alınıpta o lastik kokusunu ciğerlerinize çektikçe zenginliğinize diyecek olmazdı. Hele bi de paraya kıyıp hem astarlı hem de potin görünümlü ucu sivri olanından alınmışsa değmeyin keyfime.  “Seneye de giyersin” hesabıyla bir numara büyük alma kültürü bunda da geçerli olsa da kışın ip çorap giymeye de müsait olurdu bu numara.    Dağda çamurda, firezde çayırda,tarlada ahırda her araziye uygun dört mevsim geçerliliğini sürdürürdü. Yeri gelir futbol ayakkabınız olurdu. Pantolonu çorabınızın içine kattınız mı her boyayaya girerdi gayrı.    Çorapsız  astarı olmaya...

Basmalık Ya da Bir Galak Tezek

Resim
Basmalık, İstopun, güreşin, ip atlamanın, tek kale maçların, söbenin, saklambaçın, hotak’ın hasılı çocukluğumuzun geçtiği sonradan “belleme” ile “tezek” olup kış günlerinin vaz geçilmezi platformdan bahsedeceğim. İşin orijini “ahır görmekle”  başlardı. Hemen her evin önünde yarı bahçeyi kaplayan bir alan bu platformun vazgeçilmez merkeziydi. Hayvan barınaklarının günde en az iki kez tahliyesiyle bütün bir kışın toplama alanları. Başka yer yokmuş gibi bazen kahvaltı sinileri  bazen de köyümün beş çay dedikoduları buralarda şekillenirdi. Şimdilerin kuru bayat sanal paylaşımlarına nispet. Çocukluğunuzun gündüzlerinin çoğunluğu burada geçerdi. Tüm oyunlar,tüm kavgalar, tüm ağıtlar burdaydı. Kale taşları buraya konurdu kalecinin sağlığı açısından. Böylece mahallenin hep sefili ya da yetimi değil de topun sahibi bile kalecilik yapmaktan kaçınmazdı. Güreşin bile doğal minderi bu platformdu sırtınızdan ve evinizden hiç pire eksik olmasa da. Tabii bi de yağmur yağmayaydı. O zam...

Büyük Atlas Sen Çok Yaşa

Resim
Büyük Atlas Sen Çok Yaşa Mevsimler şeridi misali resmi günler ve geceler başlıklı takvimde eylülün ilk hatırlatma günü buydu. Yedi eylül okul açıldı. Eylülün ilk haftası açılırdı hep. Sekiz kardeşli bir aile için de yılın en kritik ve krizlerle dolu günüydü aynı zamanda. O iletişim fakiri yıllarda bizi enterese eden en önemli konu da o yıl içinde bir iktidar değişikliği olup olmadığıydı. Ya olursa çoğu ders kitaplarının değişmesi anlamına geliyordu. Ne Reşat Otmanın Fiziği ne Emin Oktayın Tarih Kitabı işe yarardı o zaman. Elde kalan Faik Sabri Duran’ın Büyük Atlas’ı dışında tüm kitaplar değişiverirdi. Matematik bile değişirdi siyasetle ne alakası varsa. Bir süre kaçak güreşip Öğretmenlerin kitap istemeden not yazdıracağı beklentisine girsekte her kitap birer birer alınırdı borç dert. Bu işin kırtasiye yönüydü elbet. İlçeden daha ev tutulacak. Kiminle ev tutacağın belli değil. O yaşta kimin nesiyle aynı odayı 8-9 ay paylaşacaksın hepsi muamma. İlk gün köyden gider ve geç...

Zimmer 1334

Resim
Hafta sonu. Köye gelmiştim yine iki günlüğüne. Bahar bitmek üzereydi. Yani lise ikinin de sonları. Köyün dışında, önünden üç ayrı yolun farklı arazilere gittiği ayrımda bizim ev bulunur. Rutin orta yol yürüyüşümdü. Tozlar arasında gözüme hafif yeşilimsi bir cisim ilişti. Ayağımla hafif eşeledim. Eğildim biraz örselenmiş kalemi aldım elime. Amma da tanıdık gelmişti. Meğer komşu köyden gelipte motorla bizim evin önündeki orta yolda sürat yaparken düşürülen 46 kalemden birisini beş ay sonra bulup, sınıfta arkadaşıma yeniden taktim etmekte varmış kaderde. Kalem mi? Kasım ayı. Nöbetçi öğrenci okul idaresinden çağrıldığımı söyledi. Gittim hemen. Zimmer 1334 Adam Opel Russelsheim kampüsü konteyner kenti/işçi barakalarından yazılan; ama açılmış, ama okunmuş mektubu tutuşturdular elime. Müdür yardımcısından sonra doğal olarak bir de ben okudum babamdan gelen mektubu. Sınıf mevcudumu belirten cevabımı istiyordu. Derhal 46 kişi olduğunu yazdım. Yolladım. Ve 1983 Yeni yılın ilk mesai günü PTT ye g...