Kayıtlar

2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Zamanın Behrinde, Seten

Resim
Biz hayvanatın her türlüsüne eriştik desem yeridir. Koşuma gelen her hayvan aynı zamanda çift sürmeye ve dahi seten döndürmede de görev alırdı zamanın behrinde. Öküz arabası, camız arabası, at arabası, olan çift olmayan da tek eşeğini bile gerek arabaya   gerek çifte koşardı. Tek eşekli arabanın son temsilcisi ise rahmetli Hamdi Dayımdı. Namı diğer Bulgurcu Hamdi. Atı arabası olmayan, bulguru yarması az olanın iki alternatifi ise elle olan bulgur taşı veya soku taşıydı. Soku taşında yarma dövmeyeli neredeyse ikinci çeyrek asra dayanılmıştır. Yarım insan gövdesi büyüklüğündeki ağaç tokmaklar sokuya doldurulan ıslanmış yarmalık buğday veya hedikten kurutulmuş bulgurlar değişmeli delikanlı triosuyla peşpeşe ritmik bir şekilde sıra sende anlamında “hoh! hoh!” sesleriyle dövüldükçe dövülürdü. Yorulan oradan geçen yeni gençlerle yer değişir eğer yoldan geçen olmazsa eldeki elamanlarla soluyup soluyup sokularak yarma dövme işi kepeğin çıkışına kadar devam ederdi....

Filteke Yağı

Resim
Bizim Köyde Bayram Zeytin yağlı yiyemediğimiz, basma da fistan giyemediğimiz , filteke yağı, lili tozu, şaşmazın lüks statü de olduğu yıllardı. Arefe günü mutlaka tandır yakılır. Bayram hazırlığı üst düzey alarm   seviyesinde devam ederdi.   Bayram namazından sonra mahalle büyüğünün evine herkes bir parça yemekle gider ortak sofra kurulur. Sabah kahvaltı yemek karışımı   sofra buluşması ve bayramlaşmayla birlikte bayram sürecine de start verilmiş olurdu. Evlerde esas bayramlaşma seromonisi ve bayram harçlığı sürecinden sonra ziyaretler faslına geçilirdi. İkramda şeker ve kolonya da olsa hatırlı olanı baklava ve ayranla yapılanıydı.   Baklavada içeriği elbette cevizli ve fındıklı olanı makbuldü. Lakin zamanın imkan ve şeraiti kavrulmuş undan ibaret namı diğer miyanalı olanı çoğunluğu oluştururdu. Tabi en tuhafı içerik bir yana her evde yeterinceöğün yağı( tere yağı) bulunmasına rağmen   ilçeden veya köy bakkalından alınacak olmazsa olmaz dükkan yağ...

Fıçı ‘Geçmişlerinin canı için’

Resim
Fıçı   ‘Geçmişlerinin canı için’ Ağustos sıcağı. Ağaçtan yapılmış fıçılar su ile doldurulup akşamdan dışarıya sekmenin üstüne   bırakılırdı. Karasal iklim gereği ayaza yakın gece soğuğuyla hem dinlenir hem de buz gibi olurdu. Ilımasın diye de öğlene kadar gölgeden çıkarılmazdı. Evimiz köyün batı çıkışındaki tarla ve   arazilerin başlangıcındadır . Arazi yolları da evin önünden geçer. Mezarın yolu;   Hoyhoy ve Sekne Pınarı Berdi Gölü. Yani Kayseri   Sivas yolu. Orta yol ; Karaosmanın Bağı ,Efenin Bağı, Solak Kadirin Bağı, Bekir Hocanın Bağı ve asıl Kadılı ve Kevenlik Kabaktepe   yolu. Oradan da sabır ve sebatla devam ederseniz ta   Kayseriyi   bile boylarsınız. Üçüncüsü de kenar yol;   Ucu Ciniklerin Bağına kadar uzanır. Osman Uşağıyla sınıra dayanmışınız demektir. Öğlenin sıcağında bu üç yoldan angıçlara vurulmuş saplar, saman ve buğdayı ayrılmak üzere patos mahalli harmana taşınırken birer birer bizim kapımızın önünden geçe...

Lo lo lo ...

Resim
“Lo Lo Lo” İmece   usulü “cücük” çevrilip “erişte” kesildi mi dam üstlerinde ramazan yaklaşıyor demektir. Bulgur pilavı ayran.   İlk sahurun mönüsü   hemen her sofrada farz olamasa da şart gibi bişiydir bizim ellerde. Tok tutar. Kolay hazırlanır her evde bulunur. Zengin fakir ortak noktamızdır ilk günün hatırına. Çocukken oruç, vakit geçirme telaşesi de demektir. Gölgelere sinip “a daş gara daş” üç daş, dokuz daş, oniki daş, beş daş, daracıdaş, daş devirme, … uzar da uzar. İftar ve sahurda ilçede top patlarmış kimin umurunda. Zaten bu bize çok yavan ve suni gelirdi niyeyse. Ezan vakti saate de bakılmazdı. Gün battı mı tüm çocuklar minareyi gören bir alanda siper alır ön işaret şerefe ışıkları yanar. Birkaç dakka sonra Bekir Hocanın akşam ezanı hem ruhlara hem bedene bir serinlik habercisidir. Ve tüm çocuklar oruç tutan tutmayan ellerindeki dürüm ekmekleri ısırarak ve hep bir ağızdan “Lo lo lo “ sesleri o günün bayramını da ilan ederdi.   İftar zamanı ge...

Bilemedin Holduru Hop

Resim
Sabah evin her tarafını is duman sarıpta rahmetli annemin öksürük sesini duyunca eyvah yine  "ocağı yakmışız "serzenişiyle uyanıverirdik. Birer birer sekiz kardeşin yedisi. Diğeri mi çoktan Alamanyanın yolunu tutmuştu.  Kışın sabah ocak yanması demek kahvaltı seromonisinin de bir hayli erteleneceği demekti. İkindiye kadar. Önce evraaçlar ve ekmek evirme işi bitecek ateş köze deveran edecek lavaşlar sonra çörek çekimi derken bizim sofraya sıra gelecek. O sırada acıkan bir dürüm yufka ve peynirle geçiştirilip ana yemeğe kadar oyalamaca sürüp gidecek. Komşuluğun rapel aşısı misali tandır başında gelen her ziyaretçiye evraaç ucunda uzatılan taze ekmek varya. Kurulan en sağlam köprüydü. Kabul edilmeme itirazına  " vallaha olmaz "  "ısıcağı alacaksın" azarı aslında geçmişten geleceğe bağlılığın da samimiyetin de zirve nişanesiyi. Hele de yeni yayıktan kalma ayranınız da varsa tandırın olmazsa olmazı "bulama aşı" çevire çevire kaynatıldı mı bu l...