Kirkor Değirmenciyan Ya da Mehrican
Mehrican , Kirkor Değirmenciyan, Sivas Milleti
Bir yanda Tecer Dağı öte yanda Kızılırmak ve tabi ki Bezirci
Mahallesi. Anam Kemahdan Sivasın Kirpinik Köyüne evlatlık gelmiş Manuşak Hatun.
Babam Değirmenci Bedros Usta.
Usta ama ne usta. Duvar örer, çatı çatar, değirmen tamir
eder. Ekin biçer. Hiçbir iş bulamadı ise kış eve yük olmayım der bir variyetli
aileye azap dururdu.
Nerede bir tamir işi var bir de Bedros Ustaya gösterelim
denir. Haber salındı mı yağmur çamur denemeden yola düşülürdü. Kimi zaman
yayan. Kimi zaman at sırtında. Kar tipi dinlenmezdi. Kazanacağı üç beş kuruş ya
da birkaç çerik buğday, haftalık belki aylık kursağımızdan geçecek lokmaydı.
Muhanete muhtaç olmamak için kara herkte kara karıncayı bulma mücadelesi hep
sürdü gitti.
Şemeden gelen katır sırtındaki alıçnan taş armutun yolunu gözlediğimiz çok olurdu.
Çaalıkta çimer, kış geceleri siret dinler mutlaka bir misafirimiz çoğu zaman
yatılı kalan olurdu. Hem misafir kısmetini terkisinde getirirdi zaten. Sivas
her milletten insanı bir kundak gibi
kucaklardı hep.
Babam aylar sürecek işe gittiğinde. Akşama kadar sokaklarda
oynardık anamın kişiflemeleri altında. Ana duldasında. Kışları sıcak olsun diye
hepimiz aynı odada yatardık Şahinle ben
aynı yatakta ayaklı başlı.
Komşumuz, dert ve sır ortağımız Fakı Ramazan Amcanın
öğütleriyle büyütüldük. Rızık için Adanaya kare(çalışmaya)gidildiği, kışlık
iaşe için variyetli ailelere azap durulduğu anlık yaşanılan günlerdi. Leyla Mecnun misali Memil ile Alis in
sevdalarının onlara hürmeten ancak 70 yıl sonra dillendirildiği.
Yine bir köye kuyu açmaya gitmiştik. Beni de yanında
götürürdü kudretli babam Bedros Usta. Öğrenmemi istiyor belli ki. Misafir
kaldığımız yer Ali Haydar Emminin evi. Kuyucu akşam kenara çekildi namazını
kıldı. Yemeğimizi yedik sohbet bitmek bilmedi. Ben teybe kaydeder misali hep
dinledim bir köşede onları. Şu Sivas Milletine bakın. Alevi,Sünni ve Ermeni
aynı sofradalar. Yan yana yatıyor aynı türküyle hüzünlenip aynı yarenlikle
gülüyor. Dünya, insanlığı öğrenecekse Anadoluya gitsin başka yolu yok. Sivas toprağı serttir
ama bağrı çok yukadır .
Babam Bedros ustanın ayağı burkulmuş uzun bir müddet evde
yatmıştı. Ayaklarını o zaman gördüm. Yarıklarına serçe parmağım girerdi. Tabi
eve ekmek lazım. Anam kilim dokur babam sağlığında
onu satardı darda kaldıkça. Birikmiş kilimlerimize müşteriler gelmeye başladı
peş peşe . Anam kilim yetiştiremez oldu. Bu nasıl bereket. Yıllar sonra
öğrendim. Mahallemizin köşe taşı. Fakı Ramazan Amca mahalleyi örgütlemiş.
İmkanı olan bir kilim hiç pazarlık etmeden alacak . Direk yardım edemeyiz
gururları incinir diye.
Koyun yıkama mevsimiydi. Şahin Abimle bizde Kızılırmağın
keyfini çıkaranlardık. Azgın mı azgın. Şahinimizi o gün sele kurban verdik bir
çok Sivaslının kaderi gibi. Anam Mor Belikli Manuşak Hatun dizlerini döve döve
ağıtlar yaktı. Ne zaman yalnız görsem için için mırıldanarak ağıtlarına gömülür giderdi. Ben de onu görür
diğer köşede ağlardım sessizce . O beni ben onu hissederdik ama belli etmezdik
birbirimizi üzmemek için.
“Sultan olsan kader
yazgın değişmez
Köle olsan kervan yolda düzülmez
Nevruza da hüküm sensiz biçilmez
Bir yel eser mehricana uğrarsın.”
Mehrican demek güz ayı demek. Mehrican demek bostanlara,
dağlara çise düşüyor demek. Abim öldükten sonra birkaç ay geçmemişti daha.
Benim elimden tuttu ve Fakı Ramazan Amca´nın bahçe içindeki masalsı cumbalı
evine gittik.
Eve vardığımızda hanımı Eşe Bibi madımak doğramakta idi.
Anamı buyur etti. Çalkama verdi.
Fakı Ramazan Amca namaz eda etmekte idi.
Eşe Bibiye dedi ki, Hacı Ağa
Şahin´ime Yasin okur mu?
Eşe Bibi. Okur anam neden okumasın. Ermenisi, Türkü mü var. Cenaze hepimizin.
Allah hepimizin? dedi.
Anam ordan çıkınca ağlamaya başladı. Ben de bunları aklıma
yazıyordum.
Fakı Ramazan Amca´ya anam Hacı Ağa derdi.
Bir gün Fakı Ramazan Amca bize geldi. İki perşembe gecesi
Yasini Şerif okuduğunu söyledi. Anam çok
duygulandı.
Her sene iple çektiğim gün yine gelip çatmıştı. Hizmet
etmekten koşmaktan aldığım o keyfi yediğim yemekten daha fazla alırdım.
Sofralar kurulur. Ne var ne yok sinilere doldurulur ve bir bir komşular
doluşur. Baş köşedeki yerine Fakı Ramazan Amca da oturunca ezanla birlikte
oruçlar açılırdı. Biz iftar daveti her ramazan verirdik. Oruç tutmazdık ama o
manevi lezzeti sofradaki Çeçen,Çerkez, Ermeni,Alevi,Kürt ve Türklerle adeta
birleşmiş milletler sofrası kurardık. Kimsede gelmezlik etmezdi ha.
Anamı babamı ve Şahinimi Sivasıma emanet edip Önce Fransa sonra İngiltere ve Amerika
yılları.
Bir gün Brükselde iş ortağım ağzından kaçırdı. Komşuları da
Sivaslıymış. Beni oraya götür dedim. Tanımıyoruz bile ne yaparız . Var var
anahtarım var diyerek eşikte bulduk kendimizi. Tanrı misafiri kabul edermisiniz
demeye kalmadı kapı önüne biriken horanta beni içeri buyur etti. Köşe taşı
seksenine varmış birinci nesil Alamancı Hacı Teyze benim asıl muhatabımdı.
Yanına iliştim. Un Helvası yaparmısın bana dedim. Gözleri doldu. Bütün aile
ağlaşarak yedik un helvasını Sivas Ellerine varıp gelerek.
Gene Lyonda bir iş görüşmesine gittim. Şantiyeyi gezdim
yağmurlu havada. Bir işçi ilişti gözüme. Yerden aldığı ekmeği üç defa öpüp
alnına koyduktan sonra onu yüksekçe bir yere bıraktı. Takip ettim. Gece
barakasına gittim çaldım kapıyı. Kaçak işçilermiş. Foterli birisini görünce kapıda tedirgin
oldular. Tanrı Misafiri kabul eder misiniz dememle daldım içeri. Altı
kişiydiler. Dedim Sivaslı mısınız. Ekmeğe saygınızdan bildim de. Hele birinin
üç ay önce anası ölmüş. Cenazesine gidememiş. Benim de Şahinim anam babam
orada. Çayların ardı arkası kesilmedi. Ağladıkta ağladık. Sivaslı göz yaşını
avcunun içiyle siler. Göz yaşım görünmesin diye.
Sonra ortağımın tüm şartlarını kabul ettim bu altı kişinin
oturum hakkını sağlaması kaydıyla.
Yıllar sonra Sivasdan bir ahbabım tehliz torba içinde ve de setende çekilmiş bulgur göndermiş. Yardımcımı
evine erken gönderdim o gün. Açtım torbayı. Kuru bulguru kokladım, kokladım,
kokladım. Fukaralığımızı, geride bıraktıklarımı, insanlığı, komşuluğu kokladım.
Sonra öğün yağı ile yeşil biber ve bulgur pilavını bir araya getirip çalkamam
da yanında doya doya burcu burcu kokan
buharı içime çeke çeke hasreti lokma yaptım.
En son ayrılırken vatandan Sivasda yatan anamın pazen
elbisesini yanımda getirmiştim. Ne zaman kibir ve böbürlenecek bir an yaşasam o
pazen elbiseyi alır koynuma Sivasta toprak olmayı özlemle doya doya yaşar ve
özüme tekrar dönerim. Ta ki kızımın baba yine Sivasta mısın uyarısına kadar.
Yanarım yanarım da Nice devlet Baskanlarıyla aynı sofraya
oturan ben bunca kazancımdan anama babama nasiplendiremediğime yanarım.
Halen Amerikada yaşayan,1940 lı yıllarda Sivasda Bezirci
Mahallesinde çocukluk ve gençlik yıllarını
yokluk içinde ama doyasıya yadeden. Hasretini ve özlemini bir nebze paylaşmak
adına yazdığı satırlardan hafızamda kalanlarını paylaşmak istedim.
Selam ve Saygıyla Sevgili Kirkor Değirmenciyan.
Yorumlar
Yorum Gönder