Şurup Gülü ile Leylim Tuzu



Yürürken beton gibi buzların üzerinde hissederdiniz bakmasanızda. Gevşeyip bölünme ve çatlamaları başladı mı cemre nerelere düşerse düşsün bahar bir başka gelirdi.

Hele buzlar arasında incecik bir yol bulupta sular dereciklere ulaşmak için sızıntı halinde akmaya da başladı mı yazı da yakalayabilirdik gayrı. 

Güneş bir parça yüzünü gösterebildi mi suyun yol bulduğu arkların dibi görülmeye de başlar hemen.  Kahverengi toprakla göz göze de gelirsiniz. 

Hele bir de kar suyuyla toprağın aromasının verdiği  kokuyu ciğerlerinize çektiniz mi dağlara taşlara vurmanın hayali belirir de belirirdi.

Şöyle ovaya doğru baktığınızda karlar arasında alacalı kahverengilik gözünüze ilişti mi, kızıl madımak uçları güneşle de buluşmaya başlarya yakın tepelerde öksüzoğlan çiçekleri boyunlarını bükmüştür artık 

Her şey bir yana toprağın kar suyuyla tava gelip burcu burcu kokusunu alırsınızya. O rayihayı ne idüğü muamma değme  marka parfümlere değişmezsiniz billahi. Ve tamamen tepelere çekildiğin de karlar, tarlarlar basılası kıvama da gelmiş demektir.  

Zaman; ahır ya da samanlığın en ücra direklerine yazdan yasladığınız süngülerinize sarılıp  bir çörek parçası ve küp peynirini de içine atıp çapraz askı heybenizi astınız mı boynunuza ver elini dağlar. Has gül ya da çiğdem toplamaya. Has gül bahane aslında. Bahar gelmiş bahar. 

Etraf sessiz mi sessiz yüzlerce metre uzaktaki konuşmaları dinler,karşı köyün ezanıyla mest olur  yorulup yoşuyunca bir dere kenarından bulduğunuz  üç beş narpızı da peynirinize katık ettiğiniz de aldığınız lezzet ve terapi ömürlük yoganıza  bedeldir Alimallah.

Dağlar taşlar yeşermiş nisan yağmurları gelmiş geçmiş. Bahçe kenarlarındaki çalılar yeşerip tomurcuklanmaya başlayınca  gül ağacı iltifatına mazhar oluvermişler. Zaman o tomurcukların açıp şurup güllerine terfi etme zamanıdır.

Bir kenara çıkın yapıp geçen seneden ayırmadınızsa;  üç beş  yumurta satıp mahalle dükkanından leylim tuzu(limon tuzu) tedariğini halletmişseniz en önemli aşama tamam demektir.

Pembeli kırmızılı şurup güllerini didikleyerek koparır  heybenize istiflerseniz  evdeki şişeleri doldurmaya yeter de artar bile. Jest yapıp tomurcuklarını dalında bırakarak gülünü siftime zahmetine girerseniz kalan kısmını da kuşburnuluğa sevk etmişsiniz demektir. 

Beyaz ve sarı olanlardan şurup olmaz. Lakin şehirli yakınlarınız romantizm aşkına koparmazlarsa onları zaten kuşburnuluğa terfi ederler anında.

Klorsuz saf dağdan depoda bile bekletilmeden mahalle çeşmesine gelen sularla şişeleri doldurup üçte bir üst kısmına has gül yaprakları ilave edip araları da suyla tamamlayınız artık. Leylim tuzlarını da üç beş parça üzerlerine ektiniz mi ağızları kapatılıp pencere önlerinin en güneş gören alanlarda bir buçuk ay sonra kızarmalar başlayacaktır.

Pencere önlerindeki kızarık şişe sayısı ve kırmızılığın yoğunluğu sizin becerinizle de paralellik notunuzdur aynı zamanda.

Onca emeğinizin mürüvvetini görüp içmek çoğu zaman nasip de olmaz ha. Ya kuş taşlarken sapan taşıyla kırılır kimi şişeler ya komşunuzun kadrine uğrayıp çalınır. Bütün bu riskleri atlatsanız da hatırlı misafirinize ikram kurbanı olurlar. Gözünüzün önünde içerler de size  de kuru kuru yutkunmak kalır. O da olmadı  reçele terfi eder . 
Yani yaptığınız şurubu içmek pek bi nasip olmaz ekseri 

Yaz bitmiş güz gelmiş okullar açılmış köyden ayrılık yine gelip çatmıştır. 
Ver elini dağ yolu.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sahtiyen

Şemşamer

Basmalık Ya da Bir Galak Tezek