Kayıtlar

Katma Aşı

Resim
Hökümet buğdayı ya da zerondan  taşlar ayıklanıp tek atla setende 4-6 saat hafif sulandırarak çekilen kepeğinden azad edilmiş beyaz renkli buğdayın yeni adı yarma oluverir artık. Katma aşı mı, yarma aşı ya da mevsimi ise  keçi derisine bütün bir sezon biriktirilen dımız, süt yüzü ve kaymağının yayıkla yayılmasından öğün yağı(taze yağ,tere yağı) ayrıldı mı geriye kalan özlü sıvı bildik ayranları refüze edecek bulama aşı ayranı halini de almıştır artık. Bulama aşı ve yarma aşı mevsimi olmadığı hasebiyle bir kenara kalırsa şu sıcakta günün mönüsü katma aşıdır gayrı. Katma aşı demişken; bir miktar yarma, yeşil mercimek ve biraz nohut katı hale gelinceye kadar kaynatıldıktan sonra soğumaya terk edilince “katma aşı özütünüz” de hazırdır tastamam. Demin bahsettiğimiz özlü yayık ayranıyla bir araya getirilerek buzlu suyla da dilüe edilip tuzunu da ekledin mi  öğle öğününüzün bağda bahçede, tarlada tapanda yerini alacak ya da akşam yemeklerinde kışları bulgur pilavı yazları ...

Halaa halaa...

Resim
Halaa..Halaa... Evimiz mezarın yanındaya. O gün arefe  çoluk çocuk oruç tutulur. Kuşluk itibari ile mezarın yolunda pusuya yatırılır ki. Seken bir ikram olmasın. Hele birden fazla kardeşseniz. Bir kaç dağıtım merkezine  aynı anda ulaşma imkanınız vardır. Mezarı başında arefe günü özellikle çocuklara dağıtılan  ikramdan bahsediyorum. Adeta bayram provası o gün yaşanır. Herkesin elinde bir çıkın (o zaman market poşeti nerde)  o mezar senin bu mezar benim. Akşama değin arefe mezar nöbeti sürer giderdi. Bi de oruçsanız ilk kez. Dağıtılan her ikram kıymete biner. Özenle heybeye atılırdı. Taze çörek,mevlit şekeri,kuru üzüm,çedeneli kavurga mevsimine göre meyveler... En kıymetlisi lokum,bisküvi, sormuk şekeriydi.  Kaymaklı yuvarlak oylum bisküvisi veya gofret  yada nadir de olsa meysu meyve suyu dağıtımı yapılacak tahmini mezarlara  ya nöbetçi bırakılır ya da sürekli yakın takibe alınırdı. Yanaşan bir arabadan elinde sini değilde kutularla inilirse tü...

Zöhür Zamanı

Resim
Zöhür Zamanı, Sahur diyince hep o gelirdi. Uzun bir dönem 16 litrelik teneke ile uyandık yıllarca. Ne saat kurulurdu ne de akıllı alarmlar. Uyanamayan da “bu gün tenekeyi duymadık” sitemiyle anarlardı Sonra birara modernize olup “talba” çalınsa da, davul tüm dengeleri altüst etti. (Talba mı? Hani Diriliş Ertuğruldaki Noyan’ın Provakatörlüğünü yapan Ulu Bilge nin elindeki Tef’e benzeyen çalgı aletinden bahsediyorum) Oruç bitipte “hak” (bahşiş)toplamaya geldi mi de kimimiz şinik kimimiz  çerik buğday kimimiz de ücretini vererek  helalaleşirdik. Sahur, hani bizim “zöhürde”  bulgur pilavı  ana menüsü olurdu her orucun ilk günü. O zaman bahçenin yeşil biberleri de içine doğrandı mı verdiği aromayla oluşan lezzetle beraber çırparak sulanmış ekmekle( yufkamıydı bazlamamı), avuçlaya avuçlaya bitişi de bir olurdu. Ufak hazırlanırdı bide. Kurutulmuş ekmek ufağını şekerli suyla harman etmek yeterliydi. Alternatif bulunmadığı  zaman sahur sofralarının jokeri. Ya...

Aylak Karga ya da Aktarma Var Abi Kreuzbergta

Resim
Aylak Karga ya da Aktarma Var Abi Kreuzbergta Birkaç yıl önceydi. Bir kongre nedeniyle Berline vardığımızda ilk durağımız Türk Mahallesi olmuştu. O meşhur üç beş katlı metrosunu bizim Almancılardan duyardık. İlk önce ışıltılı duvarları renk atmaya başladı  ilerledikçe. Beklenmedik bir şekilde duruverdi aniden. Bir yığın anlamadığımız anonsla birlikte vagonların alayı boşaldı sadece iki Türk kaldık. Bir de binişimizden bu yana bizi sürekli takip eden zaman zaman göz göze geldiğimiz siyah “aylak karga” kesimli saçıyla çakır gözlü karayağız yüzüyle bir yere oturtamadığım delikanlının uyarıları. “Aktarma var abi.” Biz de diğer vagona geçiverdik bu veciz özetle beraber. Siyah beyaz kırık dökük yer yer üzeri boyalarla kapatılmış duvar yazılarını da geçtikten sonra inen ve binenlerin şekli şemali de değişmeye başlamıştı 3 durak kalasıya. Ve iniş istasyonuna vardığımızda zaptedilemez köpeklerin zincirlerine sıkı sıkıya sarılmış Şansölyenin polisleri karşıladı bizi Kreuzberg dura...

Şarkışlada O Gün Bayrak Değil de Ülkeyi Taşırdık Her Onaltı Mayısta

Resim
Kızılcakışla İlkokulunda o gün ders yapılmayacağını öğrenmek ayrı bir heyecan da olsa sabahleyin tek sıra halinde Saliha Öğretmenle beraber bütün sınıf  "dağ yolunu" aşıp üç kilometre yürüdükten sonra ulaştığımız susa(asfalt) nın bom boş olduğunu görmenin sükutu hayaliyle bekleşirken, ta uzaktan geçen doğu expresi bizim yegane eğlencemiz sanardık. Ta ki saatler sonra yola dizilen askılı atletli bekleşen gençleri görünceye kadar. Ve sonra bayrağı üç defa öperek iki eliyle önüne uzatıp koşturmacaları ve bir diğerine teslim etme ciddiyeti bizleri ta ilkokul çağında büyülemişti. Onca yolu tekrar yokuş yukarı hem de aç bir şekilde yürümek vız gelirdi. Memeleket aşkına. Her Şarkışla Lisesi ve İmam Hatip Lisesi öğrencileri de en az iki sezon bu koşunun heyecanını beyaz askılı atletiyle  Sivasın bahar soğuğu ve yağmuruyla birlikte iliklerine ve ruhuna kadar yaşardı. O gün koştururken  üç defa öpüpte alnımıza koyduk mu albayrağı  adeta birlikte ülkeyi de taşırdık sırtımızd...

Yedi Yıl Sonra Bosch Telefon"İtibarımı Kaybedeceğime Paramı Kaybetmeyi Tercih Ederim"

Bosch Yöneticisinin başlıktaki meşhur sözünü konuşurken iki Hekim arkadaşımla çalan telefonum hayrete düşürdü beni. "2010 Yılında almış olduğunuz Bosch marka fırınla ilgili bir üretim hatası nedeniyle randevu ve düzeltme" talebiydi karşıdaki ses. Oysa yedi yıldır hiç arıza vermeyen bu mutfak aletimle ilgil bir sorunum yoktu. 0850 ile başlayan bu numaranın dolandırıcılık olacağını varsayarak 444 le başlayan firma numarasını aradım. Doğruymuş arama.Verilen randevuya saatinde gelen yetkilileri izleyip reklam kokuyor mu diye takibe başladım. Basit bir değişiklik yaparlar biz de yedi yıl sonraki ilgi ve alakayı eşe dosta anlata anlata bitiremeyerek "en etkili reklama" alet olmuş olurduk! Bir de ne göreyim fırının en zor köşesindeki doğal gaz bağlantı vanasını sökmek için sekiz büklüm olarak uğraşan teknik elemanın gayretini görünce "İtibarın bir marka" olduğunu da bizzat yaşamış oldum.  Oysa bu markayı tercih sebebim 20 yıl öncesine dayanıyordu. ...

Kızılcakışlada Almancı Mevsimi

Resim
Yedinci ay Babam da izinde, Yıllardır yaptığı müteahhitlik işlerini terk edip O da malum rüzgara kapılarak Alamanya Treniyle turist/işçi olarak gitmişti zamanın Batı Almanyasına. Oturum almış ve işe girmiş olduğunu yazan mektubu elimize geçince amma sevinmiştik ne anlama geldiğini bilmesekte. On küsur yıl geçmişti artık. Her yedinci ayda bizlerin ayakkabı dahil bütün kıyafetimizin siyah beyazlığı ve yamalı vasfı terk ettiği, ikinci el de olsa renklendiği  yıllardı.  Bizler rahmetli annemin ve ablamın gayretleriyle bir yandan okula devam ederken her yıl olduğu gibi yedinci ayı da iple çeker olmuştuk.  81 in yedinci ayı idi. Ağzında Peer sigarası,Türkiye gümrüğüne geçer geçmez fötr şapkasını çıkarıp başından eksik etmediği ve bütün izninin son gününe kadar çıkarmayacağı sekiz köşeli şapkasıyla o artık bizim evdeydi. Beş haftalığına da olsa. Ya dizimizi büküp sekinin bir kenarında ya da kucağımıza aldığımız yastık üzerinde ders çalışma çabalarımız dikkatini...