Kayıtlar

Almancı Valizi

Resim
O Gün Hiç Bitmese ya Gurbet giden için değil de kalan için çekilesi zor olandır der okumuş zevat. Gurbet kalanı da göçeni de içine alan bir girdabın adı olsa gerek . Ve ayrılık anadan yardan arkadaştan derken Üstad Sakarya Türküsünde Almancılığa oldukça uzaktır zaten. Giden "Almancı Valizi" değil elbette kastım. Almancı valizi gurbetin satır aralarıdır bir bakışta. Vatandan ayrılalı beri Zimmer 1334 nolu "hayım"ın köşesine terk edilen bir kalabalıkta değil. Gün be gün ilmek ilmek dokunurcasına her gün gözden geçirilen . Allahın her günü içine yeni bir eşya malzeme yerleştirilen bir hayat bilgisi kitabı bir hatıra defteridir.  Bu kızıma.  Bu en küçüğe.  Mehmet liseye başlıyacak bu en çok ona yarar.  Direk sözle dile getirilmese de bu hanıma elbet.  Evin genç kızı bunu hemen fark eder zati  hayalleriyle bir bir istiflenir valiz tam koca bir yıl. Ta ki 7. ay gelen de. Almancı Mevsimi başlayıp hasrete kavuşulacak güne kadar.  Komşular,akrabalar,askerlik ar...

Esiroğlu

Resim
  Ve ayrılık. Anadan. Yardan. Arkadaştan... Aslında gurbet; ayrılan için değil de geride kalanlara verilen ad olsa gerek.  Okuma yazmayı  askerde 20 li yaşlarda öğrenip 7 çocuk ve  bir hamile kadını geride bırakarak   dilini bile bilmediği bir memlekete umut dolu bir mecburiyetle gitmek zor bir tercih olmalı.  Resmi olan bir pasaportunuz dışında yapılan her usul gayrı resmi. Günümüz diliyle bir insan kaçakçısı organizasyonu ile. Neyiniz var neyiniz yok toparlayıp nakit olarak teslim edip tek garantiniz bir bilinmeze güvenmek olan kıtalar arası yolculuğun adıdır. Almancılık.  Adres yok. İkamet(oturum) yok.  Çalışma izni yok. Kaçak göçek işlerde hiç bir sendikal ve sosyal hakkınızın olmadığı medeni Avrupanın banliyölerinde işçi olmak için yapılan fedakarlıklar, fedakarlıklar. Yan bahçenin havuçları sökülmüş kalan tek tük gözardı edilenleri "başşaklamak" da bize vazife ola ki  kasım ayında 3-5 havuç bulmanın sevincini  tadarken bir hab...

Şemşamer

Resim
       Her dükkanın önünde bir şemşamer çuvalı. İçinde yan yatmış, şeffaflığı tozdan kaybolmuş ince belli bir cam bardak. Yegane ölçü birimi bu bardak. Hemen her esnafın dükanının önünde bulunurdu. Seyyarı da az değildi. Taze kavruk. Çekke. Ama olmassa olmazı şemşamer.       Şemşamer gibi  dönüp durma ihtarı önemli bir itham deyimiydi. Hala da yok değil. Şemşamer sapı gibi kuruyup kalmışın derlerdi biraz zayıf ergenlere.      Yıllar sonra üniversite için geldiğim  şehirde bulamadım bu lezzeti. 4. sınıfta şunlar ne ola ki diye merak edip tattığım muz yığınları almıştı bizim taze kavruğun yerini. Oysa  yıllarca  ceketin sağ cebini şemşamer için hep boş tutardık. Yanımızdakine ikram için teklif bile edilmezdi. Daldırır cebe avucunuzu cömertçe. Eline vurarak açtırır boşaltırdınız şemşameri. Çitliyerek gezmek ortak hobimizdi. Yatsıleyin cami çıkışı  en az 3-4 kardeş çaprazdaki dükkana gider  eve varasıya bir...

Seyran Olacak Samanlık mı Kaldı

Resim
Samanlık ve baca fotoğrafı yazıpta arama motoruna haber salınca bu ve benzeri saman balyalarından gayrı bişiy çıkmadı. Bende yazıma burdan devam dedim. "Oğlum sap yumuşayıpta hayvanın ağzına batmaması lazım. Ondan sebep düven samanı en uygun hayvan besinidir" derdi büyüklerimiz. Yalan da değil. Düven samanı pamuk gibi lokum gibi olurdu derdi. Yaşasaydı eski inek dana ecdadı eminim. Hayvanı bilmem de bizim evde tarımsal dönüşümün nirengi noktası samanlık baca önü temizlemekten kurtuluşumuzla başlar. Eylül geldi mi. Harmanda patosla nodalanmış saman yığınlarının, kurulmuş çetenlere yüklenerek samanlıklara istiflenmesi de geldi demektir. Önce samanlık bacası açılır. Sonra habire yığılan samanlar saman atkısı ile bir bir 2 metre yükseklikteki bacadan içeri iğneyle kuyu kazarcasına atılır. Bu da işin konforlu tarafıdır ha. Baca önü dolupta içerideki saman samanlıktaki boş alanlara yeniden istiflenmesi evin en küçüğünün temel vazifesi olmayagörsün. Ciğerleriniz her ayıklama sonrası...

Firik Zamanı

Resim
     Düşündüm de arama motorlarına yazsan firik, öncelik Antep Firik Plavı çıkıverir karşınıza.       Oysa daha mevzuya başlama hamlesiyle birlikte o koku lezzet ve yaz sıcağındaki çıtırtı bile kulaklarımda çınlamadı değil.      İlk buğday taneleri olgunlaşmadan süt taneden kuru bakliyata geçiş aşamasından bahsederim. En yakın tarla kimindir hesap etmeden ya da en çabuk kızarmaya hangisi başladı başlayacak aşamasında elbetteki biraz korsan maharetle şeleklenip düşeriz evin yoluna.      Yeşilin haramı olmaz derdi büyüklerimiz. O hesaptan çok mercimek nohut yolmayanımız yoktur da. Eriği elmayı çağlayı da es geçmeyelim bu arada.      Firik yolma olayında her nedense helali zorlar ve ta uzakta da olsa kendi tarlamıza gider ordan yolardık firik ütme saplı buğdayını. Her nedense dönüş yolunda sırtımızdaki şeleğin bizim tarladan olduğunu en az üç dört kontrol noktasında izahta zorlanmaz da değildik.    ...

Kirkor Değirmenciyan Ya da Mehrican

Resim
Mehrican , Kirkor Değirmenciyan, Sivas Milleti Bir yanda Tecer Dağı öte yanda Kızılırmak ve tabi ki Bezirci Mahallesi. Anam Kemahdan Sivasın Kirpinik Köyüne evlatlık gelmiş Manuşak Hatun. Babam   Değirmenci Bedros Usta. Usta ama ne usta. Duvar örer, çatı çatar, değirmen tamir eder. Ekin biçer. Hiçbir iş bulamadı ise kış eve yük olmayım der bir variyetli aileye azap dururdu. Nerede bir tamir işi var bir de Bedros Ustaya gösterelim denir. Haber salındı mı yağmur çamur denemeden yola düşülürdü. Kimi zaman yayan. Kimi zaman at sırtında. Kar tipi dinlenmezdi. Kazanacağı üç beş kuruş ya da birkaç çerik buğday, haftalık belki aylık kursağımızdan geçecek lokmaydı. Muhanete muhtaç olmamak için kara herkte kara karıncayı bulma mücadelesi hep sürdü gitti. Şemeden gelen katır sırtındaki   alıçnan taş armutun yolunu gözlediğimiz çok olurdu. Çaalıkta çimer, kış geceleri siret dinler mutlaka bir misafirimiz çoğu zaman yatılı kalan olurdu. Hem misafir kısmetini terkisinde getirirdi za...

K U B A Ş I K

Resim
Türk dil kurumunun da tariflediği bir terimle çocukluğumuzun ilk yıllarında tanışırdık. İlkbaharın sonlarına doğru  sabahları elle çekilen müzikal süt makinalarının eşliğinde adete harp edercesine bağırış çağırışlarla muhabbetin dibine vurulurken bu ne kavgasıdır diye uykudan uyandığınızda kubaşık serencamının başladığı ilk gün yine size denk gelmiştir.  Peynir zamanı. Evin ineğinin koyununun sütü tek seferde yeterli olamayınca komşuluk yardımlaşmasının kerhen devreye sokulduğu, birbirine muhtaç olma duygusunun olanın da olmayanında yaşadığı dönem. Günlük ne kadar süt sağıyorsan o oranda bir ortaklık kurularak anlaşabilir uyumlu beş altı komşu, sütleri her gün süt makinası olan bir evde biriktirir çekilir ve peynir serüvenine start verilir. Alınan süt miktarları temiz bir tahta parçası süte daldırılarak üst hiza kertilir ve kimin kovasının kertiği olduğu beş bağımsız otorite tarafından hafıza kaydı yapılarak alımlar seriye bağlanırdı. Peynir bahane aynı zamanda en taze yerel g...