Kayıtlar

Talaka

Resim
İki buçuk Liranın enek yapılıp para oynandığı yıllar. Vita yağa filteke, deterjana şaşmaz ya da lili tozu, çarşıya pazara giderken lüks ihtiyaç listesinin baş köşesinde bayatta olsa somun ekmeğin bulunduğu. Gaz lambası veya idare ile aydınlığın sağlandığı, tandıra sallanıp ev ev oynandığı, komşuların birbirine “oturucu” gittiği, köy odalarında mahallenin okur yazarınca defalarca ezberden Eba Müslimlerin okunduğu radyo ibrelerin acanslarda sabitlendiği siyah beyazlı yıllar.                 Akşamları hatırlı misafirlere çayın yanında yuvarlak oylum bisküvinin ikram edildiği , Sormuk şeker koymaktan ceketinizin sağ cebinin yapış yapış olduğu, pencere önlerinde rengarenk şişelerde “leylim tuzuyla” doğal güllerden şurup yaptığımız, sabahları çay yerine  çorba ve çörek otulu küp peyniriyle kahvaltıların olduğu, İneği danayı sığıra sürüp süt ile yoğurdun karışımıyla torpilli kahvaltı önü atıştırmala rının rut...

Bir Cıngıl

Resim
Bir Cıngıl Üzüm, İlkokul diplomasını alıp elimize Hükumet Binasının önünde şipşak fotoğraf çektirip “Arap”ıyla beraber vesikalıklarımızı alıp Şarkışla İmam Hatip Lisesine kaydımızı tamamladıktan sonra çarşıya doğru yürüdük yürüdük. Köyden kasabaya gelişler hep pazartesi olduğundan doğru pazara yöneldik. Krem ya da açık kahverengi kesekağıdına bir kilo üzüm ve hemen oracıkta orta bayatlıkta bir somun ekmeğiyle beraber cami avlusuna yöneldik. Yıkadıktan sonra yakındaki inşaatın gölge tarafına çömelerek üzüm ekmeğimizi bitirinceye kadar yedik bitirdik. Öğle yemeği işi tamamdı. Klasiğimiz elbette kara üzümdü çekirdeklisinden. Parmak üzüm biraz lüks gelirdi anca Almancılar alırdı kasa ile. Çekirdeksiz olanına hiç tesadüf etmişliğimiz olmadı o yıllar. Bizim ellerde satılmazdı da zannımca. Kuru olanı “kan yapar” özdeyişi ile torpilli ya da tek oğlanların sabah okula giderken karamandul ceplerine bir avuç konulanıydı. Okul dönüşü peynir dürmekten bıkmışsanız, biliyorsanız kuru üzümün...

Evrağaç, "Komşuluk Hakkına"

Resim
Evrağaç, "Komşuluk Hakkına" Daha çok zayıf uzun boylu yeni yetme ergenlere(kız çocuklara ) lakap olurdu. Kara, isli mi isli, yassı, ince ve uzun, elle kavranabilen ucu üçgenimsi tahta parçasından bahsediyorum. Ekmek evirme aparatı yani. Üçgenimsi ucuyla sıcak  saç üzerindeki yufka ya da bazlamaya  son anda şık bir hamle ile takla attırmalı ki ekmek yanmaktan da kurtulsun. Bu seri hareketler, ocakbaşında ki ritmik muzikalin de sesidir aynı zamanda.    Yumuş tutmayan,yamışan genç kızların bir Evrağaç ayarından geçmeyeni de yok gibidir. Çoğunun da sırtında kırıldığı da vakidir. Tabi sapı elinde yarım kalan o evin anasından başkası da değildir.  Evrilen ekmeğin kokusu tüten ocaktan sokağa yayılmaya görsün.  Berekatli olsun diye ocakbaşına yönelen her gelen geçene uzatılan evrağacın ucundaki yufka ikramının adıdır "ısıcak". Almamak hakarettir. Hafif azar yüklü tandır başı anasının "Vallaha olmaz" narası emirdir de aynı zamanda. Ev sahib...

Katma Aşı

Resim
Hökümet buğdayı ya da zerondan  taşlar ayıklanıp tek atla setende 4-6 saat hafif sulandırarak çekilen kepeğinden azad edilmiş beyaz renkli buğdayın yeni adı yarma oluverir artık. Katma aşı mı, yarma aşı ya da mevsimi ise  keçi derisine bütün bir sezon biriktirilen dımız, süt yüzü ve kaymağının yayıkla yayılmasından öğün yağı(taze yağ,tere yağı) ayrıldı mı geriye kalan özlü sıvı bildik ayranları refüze edecek bulama aşı ayranı halini de almıştır artık. Bulama aşı ve yarma aşı mevsimi olmadığı hasebiyle bir kenara kalırsa şu sıcakta günün mönüsü katma aşıdır gayrı. Katma aşı demişken; bir miktar yarma, yeşil mercimek ve biraz nohut katı hale gelinceye kadar kaynatıldıktan sonra soğumaya terk edilince “katma aşı özütünüz” de hazırdır tastamam. Demin bahsettiğimiz özlü yayık ayranıyla bir araya getirilerek buzlu suyla da dilüe edilip tuzunu da ekledin mi  öğle öğününüzün bağda bahçede, tarlada tapanda yerini alacak ya da akşam yemeklerinde kışları bulgur pilavı yazları ...

Halaa halaa...

Resim
Halaa..Halaa... Evimiz mezarın yanındaya. O gün arefe  çoluk çocuk oruç tutulur. Kuşluk itibari ile mezarın yolunda pusuya yatırılır ki. Seken bir ikram olmasın. Hele birden fazla kardeşseniz. Bir kaç dağıtım merkezine  aynı anda ulaşma imkanınız vardır. Mezarı başında arefe günü özellikle çocuklara dağıtılan  ikramdan bahsediyorum. Adeta bayram provası o gün yaşanır. Herkesin elinde bir çıkın (o zaman market poşeti nerde)  o mezar senin bu mezar benim. Akşama değin arefe mezar nöbeti sürer giderdi. Bi de oruçsanız ilk kez. Dağıtılan her ikram kıymete biner. Özenle heybeye atılırdı. Taze çörek,mevlit şekeri,kuru üzüm,çedeneli kavurga mevsimine göre meyveler... En kıymetlisi lokum,bisküvi, sormuk şekeriydi.  Kaymaklı yuvarlak oylum bisküvisi veya gofret  yada nadir de olsa meysu meyve suyu dağıtımı yapılacak tahmini mezarlara  ya nöbetçi bırakılır ya da sürekli yakın takibe alınırdı. Yanaşan bir arabadan elinde sini değilde kutularla inilirse tü...

Zöhür Zamanı

Resim
Zöhür Zamanı, Sahur diyince hep o gelirdi. Uzun bir dönem 16 litrelik teneke ile uyandık yıllarca. Ne saat kurulurdu ne de akıllı alarmlar. Uyanamayan da “bu gün tenekeyi duymadık” sitemiyle anarlardı Sonra birara modernize olup “talba” çalınsa da, davul tüm dengeleri altüst etti. (Talba mı? Hani Diriliş Ertuğruldaki Noyan’ın Provakatörlüğünü yapan Ulu Bilge nin elindeki Tef’e benzeyen çalgı aletinden bahsediyorum) Oruç bitipte “hak” (bahşiş)toplamaya geldi mi de kimimiz şinik kimimiz  çerik buğday kimimiz de ücretini vererek  helalaleşirdik. Sahur, hani bizim “zöhürde”  bulgur pilavı  ana menüsü olurdu her orucun ilk günü. O zaman bahçenin yeşil biberleri de içine doğrandı mı verdiği aromayla oluşan lezzetle beraber çırparak sulanmış ekmekle( yufkamıydı bazlamamı), avuçlaya avuçlaya bitişi de bir olurdu. Ufak hazırlanırdı bide. Kurutulmuş ekmek ufağını şekerli suyla harman etmek yeterliydi. Alternatif bulunmadığı  zaman sahur sofralarının jokeri. Ya...

Aylak Karga ya da Aktarma Var Abi Kreuzbergta

Resim
Aylak Karga ya da Aktarma Var Abi Kreuzbergta Birkaç yıl önceydi. Bir kongre nedeniyle Berline vardığımızda ilk durağımız Türk Mahallesi olmuştu. O meşhur üç beş katlı metrosunu bizim Almancılardan duyardık. İlk önce ışıltılı duvarları renk atmaya başladı  ilerledikçe. Beklenmedik bir şekilde duruverdi aniden. Bir yığın anlamadığımız anonsla birlikte vagonların alayı boşaldı sadece iki Türk kaldık. Bir de binişimizden bu yana bizi sürekli takip eden zaman zaman göz göze geldiğimiz siyah “aylak karga” kesimli saçıyla çakır gözlü karayağız yüzüyle bir yere oturtamadığım delikanlının uyarıları. “Aktarma var abi.” Biz de diğer vagona geçiverdik bu veciz özetle beraber. Siyah beyaz kırık dökük yer yer üzeri boyalarla kapatılmış duvar yazılarını da geçtikten sonra inen ve binenlerin şekli şemali de değişmeye başlamıştı 3 durak kalasıya. Ve iniş istasyonuna vardığımızda zaptedilemez köpeklerin zincirlerine sıkı sıkıya sarılmış Şansölyenin polisleri karşıladı bizi Kreuzberg dura...